Bu rapor, Suriye'de ağustos ayı boyunca meydana gelen önemli siyasî ve ekonomik olaylar ile güvenlik olaylarını ele almaktadır. Deir ez-Zor'da "Deir ez-Zor Askerî Konseyi"nin çözülmesi ve YPG tarafından liderlerinin tutuklanması sonucu bölgedeki gerilim arttı. Bu gelişmeler, bölgenin yerel yönetimini temsil eden bir yönetim kurulması talebinde bulunan Arap aşiretleri ile YPG terör örgütü arasında şiddetli çatışmalara yol açtı. Güneyde, Suveyda ilinin tamamını kapsayan geniş halk gösterileri, bölgenin insanları ve dinî liderlerin katılımıyla gerçekleşti. Göstericiler, 12 yıl boyunca rejimin halkın taleplerini karşılayamamasından dolayı BM Güvenlik Konseyi 2254 sayılı kararı gereği siyasî bir geçiş çağrısında bulundu

Rapor ayrıca ekonomi bölümünde, ekonomik krizi çözme girişimlerinin temel tüketim mallarının fiyat artışını aşması nedeniyle başarısız olduğunu göstermektedir. Bu artışlar sonucu beş kişilik bir ailenin Suriye'de yaşam maliyeti, 10,3 milyon Suriye lirasından fazla bir seviyeye yükselmiştir. Ayrıca ülkenin 2023 yılı boyunca buğday ihtiyacını karşılamak için yaklaşık 2 milyon ton buğday eksikliği ile karşı karşıya kaldığı bildirilmektedir.

Protesto ve Gösteri: Rejimin Politikalarının Toplumsal Ürünü

Arap İletişim Komitesi, Kahire'deki bir toplantının ardından, Anayasa Komitesi'nin toplantılarını yıl sonunda Umman'ın başkenti Muskat’ta olacak şekilde yeniden başlatma niyetini açıkladı. Ancak muhalefet Anayasa Komitesi'nin, toplantıların yapılacağı yerin değiştirilmesi konusunda resmî bir karar almamıştır. Bu karar, Suriye meselesine yaklaşım oluşturma çabalarının bir parçasıdır ve birkaç Arap ülkesinin liderliğindeki Arap yaklaşımını oluşturmayı amaçlamaktadır. Bu yaklaşım, krizin bölgesel güvenliğe olan etkileriyle ilgili güvenlik tehditleriyle başa çıkmayı hedeflemektedir. Bunlar; Captagon ticareti, İran etkisi ve sınırları aşan milislerdir. Bu, Arap Bakanlar İletişim Komitesi tarafından IŞİD tehdidine karşı mücadeleyi sürdürmek için Suriye ile ilgili ülkeler ve Birleşmiş Milletler arasındaki iş birliğini yoğunlaştırma çağrısının net bir göstergesiydi.

Diğer yandan, bir televizyon röportajında Beşar Esed, Arap girişimlerinin önemini küçümsedi ve politik ilişkilerin destek sağlanmadan yetersiz olduğunu vurguladı. Bu destek, bölge için bir endişe kaynağı haline gelen uyuşturucu ticaretiyle mücadele de dahil olmak üzere, "Suriye Devletinin" gücünü yeniden kazanmasına ve yükümlülüklerini yerine getirmesine yardımcı olması gerektiğini savundu. Ayrıca mültecileri geri kabul etmek için önce uygun bir ortamın oluşturulması gerektiğini vurguladı. Beşar Esed, Arap ülkeleriyle olan ilişkilerde ilerleme sağlayabilecek tavizlerin mümkün olup olmadığına dair herhangi bir emare sunmadı. Dış komploların tekrarı ve halk talepleriyle başa çıkmak için güvenlik odaklı yaklaşımın doğruluğunu ısrarla sürdürdü. Esed’in röportajından Arap devletleri ile olan normalleşme sürecinin Şam açısından ekonomik çıkar elde etme arzusuyla gerçekleştiği anlaşıldı.

Kontrolü altındaki bölgelerde yaşanan yaşam koşullarının kötüleşmesinden kaynaklanan halk öfkesini dindirme ve yumuşatma girişimlerinin bir parçası olarak Esed, temmuz ayının sonunda Duveyir Raslan kasabasında bazı öfkeli sakinler tarafından saldırıya uğrayan Tartus valisini görevden aldı. Atanan yeni vali, emekli Albay Feras Ahmed al-Hamid, rejimin güvenlik kollarının önde gelen liderlerinden birisidir ve Suriye halkına yönelik yaygın insan hakları ihlallerinde bulunmuştur. İşlediği suçlardan ötürü Batı’nın yaptırım listelerinde bulunmaktadır. Bu, rejimin ortaya çıkan sorunları kökünde çözmek yerine makyaj unsurları ile günü kurtarmaya çalışmaya devam ettiğinin bir göstergesidir.

Aynı bağlamda ve Esed'in politikalarının başarısızlığını teyit ederek Güney Suriye, özellikle Suveyda vilayetinde, son yılların en büyük toplumsal gösteriler yaşanmaktadır. Protestoların nedenlerinden biri ekonomik faktörlerdir. Ancak mevcut dinamikler, coğrafi kapsam açısından farklılık göstermektedir. 48 ayrı noktada gerçekleşen gösterilerde bedevî aşiretlerin yanı sıra dinî otoritelerin de katılımı oldu. Gösteriler, Esed rejiminin şehirde iç istikrarsızlar oluşturup yönetim otoritesini sağlamlaştırma politikasının bir sonucu olarak çıktı. Esed rejimi, Suveyda halkı ve aşiretler arasında anlaşmazlık çıkarıp yerel çeteleri aracılığıyla bölgenin güvenliğini tehdit eden bir istikrarsızlığa yol açtı. Suveyda'yı yerel barışın garantörü olarak devletin müdahalesine ihtiyaç duyan bir şehir olarak sunmaya çalıştı. Nitekim Suveyda, demografik ve siyasî olarak özel bir konuma sahiptir ve rejimin etki alanı burada sınırlıdır. Rejimin oluşturduğu bu çeteler aynı zamanda Captagon üretimine ve kaçakçılığına neden oldu ve rejim bunları Ürdün sınırından dünyadaki farklı noktalarda sattı.

Suveyda'daki durumun nereye doğru evrileceği konusu gösterilerin, Suveyda şehri ile sınırlı kalması ve rejim kontrolündeki diğer bölgelere yayılmaması, rejimin "hiçbir girişim" fikrini benimsemesi ve protestoların iradesini kırmak için zamana güvenmesi öne çıkmaktadır. Alternatif olarak rejim, şehirdeki sakinleri kışkırtarak veya hareketin bazı sembollerine suikast düzenleyerek yerel çeteleri aktif hale getirebilir. Bu alternatif özellikle Captagon kaçakçılığı rotaları göstericiler tarafından tehdit edilirse öne çıkabilir.

"Rutin diplomasi" bağlamında Koalisyon Başkanı, Fransız Dışişleri Bakanı'ndan bir mektup aldı. Bu mektupta, Suriye'deki siyasî geçişin gerekliliği ve Fransa'nın önceliklerinden birinin Suriye'deki savaş suçlularının hesap verilmesi olduğu konusunda Fransa'nın tutumu yeniden teyit edildi. Ayrıca muhalefet kurumlarının iç yapısından Bedir Camus, tekrar Suriye Yüksek Müzakere Heyeti’nin başkanı olarak seçildi.

Güvenlikle İlgili Endişe Verici Gelişmeler

Suriye'nin çeşitli bölgelerinde güvenlikle ilgili gelişmeler arttı. Kuzeybatıda, İdlib'in güney kırsalındaki Zaviya Dağı ekseninde, "Feth El Mubin" fraksiyonları ile Esed rejimi güçleri arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Çatışmalar, muhalefet güçlerinin kendi bölgelerinden Esed unsurlarının ana toplama alanına kadar uzanan bir alanda tünel kazmalarından dolayı bir kara operasyonu ile başladı. Tünelin patlatılması sonrasında muhalif güçler, rejimin bölgedeki noktalarını ele geçirdi. Bu sırada Rus uçakları, rejimin kaybettiği noktaları geri alması için rejim unsurlarına hava desteği sağladı. Üç gün süren çatışmalar rejim unsurlarından onlarca ölü, muhalefet savaşçılarından ise yedi kayıpla sonuçlandı.

Doğu Suriye'de, YPG tarafından Deir ez-Zor Askerî Konseyi lideri Ahmed al-Khabil’in (Ebu Havle) görevden alınmasının ardından bölgede aşiretler ile YPG arasında çatışmalar yaşandı. Al-Khabil ve diğer SDG liderlerin, Hassakah şehrine yakın bir yerde toplanmaları esnasında Al-Khabil hapsedildi. YPG’ye karşı ayaklanma çağrıları ve tutuklanmış konsey liderlerinin serbest bırakılmasını talep eden gösteriler, YPG’nin ateş açması ile patlak verdi ve çatışmaya dönüştü. Şiddetli çatışmalar ilk önce Deir ez-Zor'un kuzeyindeki Azba ve al-Haseen kasabalarında patlak verdi ve yollar kesildi. Bu da YPG üyelerini askerî noktalardan ayrılmaya zorladı ve karargahlarında sığınmalarına neden oldu.

YPG’nin, protestoculara karşı şiddet kullanması diğer aşiretlerin çatışmalara katılmasına neden oldu. Örneğin; Akaydat aşireti… Bu da çatışmaların Deir ez-Zor'un doğu kırsalını içeren daha geniş bir bölgeyi kapsayacak şekilde yayılmasına yol açtı. Bu, YPG’nin kurduğu SDG ve "Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi" projesinin geleceğini gerçek bir test olarak göstermekte ve örgütün bölgedeki nüfuz ve kontrol haritalarını sorgulatmakta.

Diğer yandan rejim kontrolündeki bölgelerde, özellikle başkent Şam ve çevresinde, güvenlik ihlalleri artmaktadır. Mecemeya şehrinde bomba yüklü bir araç patlaması yaşandı. Aynı şekilde Kuneytra ilçesinde rejim subaylarını hedef alan bir saldırı yaşandı. Bu, mayıs ayından bu yana Şam ve çevresi ile diğer illerde yaşanan bir dizi saldırının ardından, rejimin güvenlik yeteneklerinin zayıflığına işaret etmektedir. Bu, rejimin özellikle düzensiz milis gruplarına dayanma eğilimini artırırken aynı zamanda IŞİD'in etkinliğinin arttığını göstermektedir. İsrail'in, Esed rejimi unsurlarına ve İran ile ilişkilendirilen milis gruplara hava saldırıları düzenlemeye devam etmesi de güvenlik açısından önemli bir faktör olarak öne çıkıyor.

Ekonomik Krizler Öfke ve Göç Oranlarını Artırıyor

Beşar Esed, Suriye'deki kamu sektöründe çalışan sivil ve askerî personelin maaşlarını Eylül 2023'ten itibaren %100 artıran bir yasa tasarısını onayladı. Ayrıca bazı gruplara maaşların %50'sini temsil eden bir nakit hibe ekledi. Yakıt fiyatlarını artırdı. İçme suyu desteğini keserek özellikle suyun metreküp başına tarifesini yükseltti. En düşük seviyede %400'e kadar zam yaşandı. Artan oranlarla Suriyeli halkın çoğu mal ve hizmetlerde %300'ü aşan bir fiyat artışıyla karşı karşıya kaldı. Beş kişilik bir Suriyeli ailenin yaşam maliyeti, "Qasioun Gazetesi" endeksine göre, temmuz ayında 6.5 milyon Suriye lirası iken, bu artıştan sonra 10.3 milyon Suriye lirasına çıktı. Memur maaşlarına yapılan zam ile ortalama maaş 200 bin Suriye lirası, bir ailenin yaşam maliyetinin çok altında kalmaya devam etmektedir. Rejim maaş artışlarını, yakıt, su ve elektrik giderlerine verdiği desteği kaldırarak finanse etti ve yıllık olarak destek kaldırma politikası ile 5 trilyon 400 milyar Suriye lirası tasarruf etti. Bu politikalar, liranın sürekli olarak dolar karşısında değer kaybetmesine neden oldu ve resmî kambiyo oranı, doları 10,900 Suriye lirası olarak sabitlerken vatandaşların satın alma gücünü azalttı. Bu da maaş artışlarının işe yaramaz hale gelmesine neden oldu ve halkın yoksulluğunu ve geçim sıkıntısını artırdı. Ayrıca bu durum ekonomik yönetimin krize, etkili olmayan çözümlerle yaklaşmasının bir göstergesi olarak görülebilir.

Esed rejimi, ekonomik yakınlaşmayı teşvik etmek için Suriye topraklarına yönelik yatırımları daha cazip hale getirmeye yönelik bir adım attı. Bu adım 2011'den bu yana Suriye'de dış yatırımların durmasının üzerine geldi. Rejim, Suudi yatırımcılara ait olan iki şirkete fosfat, gübre ve çimento sektörlerinde yatırım yapma izni verdi. Bunun karşılığında, Suudi Arabistan, rejim güçlerinin bölgelerinden gelen kamyonların Suudi topraklarına girmesini sınırladı ve mevcut şartlarını yerine getirmeyen kamyonlara yönelik belirli şartlar talep etti. Bu da İdlib'e yönelik sebze, meyve ve diğer çeşitli ürünlerle yüklü yüzlerce kamyonun Nusaybin sınır kapısında beklemesine neden oldu.

Ekonomik krizle başa çıkmak için, sözde “Suriye Kuzeydoğu Özerk Yönetimi”, kamu sektöründe çalışan sivil ve askerî personelin maaşlarını %100 artırarak, asgari ücreti 1,040,000 Suriye lirasına yükseltti ve en yüksek ücreti 8,222,000 Suriye lirası yaptı. Ayrıca ısınma için kullanılan mazot fiyatlarını artırdı ve her ev için kış aylarında 300 litre mazot tahsis etti. Erken iyileşme projeleri kapsamında, Kamışlı şehrini M4 uluslararası yoluna bağlayan "Ambara" yolunun %90'ı tamamlandı ve 2023 yatırım projeleri kapsamında yol inşaat bütçesi yaklaşık 794,633 dolar olarak belirlendi. Ekonomik düzenlemeler ve kontrol tedbirleri çerçevesinde, özel para değişim şirketleri ve bürolarının asgari sermaye gereksinimlerini belirleyen "Para Değişim ve Transfer İşlerinin Düzenlenmesi" yasasını çıkardı. Benzer şekilde, değerli metallerin ticaretini ve üretimini düzenleyen "Değerli Metallerin ve Mücevherlerin Ticaret ve Üretimi" yasasını onayladı. Altın, gümüş ve diğer değerli taşların ticaretini ve üretimini yapabilmek için "Merkezi Maliye ve Ödemeler Ofisi"nden izin şartı getirdi. Ayrıca aklama ile mücadele yasasının 66 maddesini içeren taslağı onayladı.

Suriye'nin kuzeybatısındaki diğer bir gelişme, HTŞ’nin kurduğu "Kurtuluş Hükümeti" tarafından yönetilen bölgelerde benzin ve ev tipi gaz fiyatlarının artması oldu. Bu karar, Şam'ın kontrolündeki bölgelerde benzinin tükenmesinin üzerinden iki haftadan fazla süre geçmesinden sonra geldi.

Yatırımı teşvik etmek için Suriye Geçici Hükümeti, Suriye'nin kuzeyindeki kurtarılmış bölgelerde yatırım konferansı düzenlemeyi amaçlayan bir ön hazırlık toplantısı düzenledi. Aynı zamanda İdlib, Cerablus, Bizaah ve Mare şehirlerinde birkaç kamu konut projesi tamamlandı.

Kategori Raporlar

Bu rapor, Haziran ayı boyunca Suriye'deki siyasî ve ekonomik olaylar ile güvenlik olaylarının önemli gelişmelerini ele almaktadır. Suriye’de güvenlik anlamında, İdlib'teki Rus hava saldırılarında artış yaşandı. Suriye’nin doğusunda DEAŞ'a karşı güvenlik operasyonlarının yoğunlaşması ve Dera'da yerel fraksiyonlar ile rejim yanlısı milisler arasında çatışmalar arttı. Siyasî olarak rejim, Arap devletleriyle ilişkileri güçlendirmek ve ekonomik anlaşmalarla Arap yakınlaşmasının artmasını hedeflemeye devam etti. Ancak rejim ciddi siyasî adımları hala atmadığından dolayı Batı devletleri, normalleşmeye karşı olmaya sürdürmektedir ve rejime karşı uygulanan yaptırımların kaldırılmasını reddetmektedir. Ekonomik olarak, Esed rejiminin ekonomi ve mali politikalarının bir sonucu olarak Suriye lirasının değeri azalmaktadır. Paradaki değer kaybı ile beraber alım gücü de sürekli olarak azalmaktadır. Bu da Suriyelilerin normal yaşamlarında çektiği sıkıntıyı artırmaktadır. Özellikle Kurban Bayramı ile fiyatlar daha da yükseldi. Öte yandan, Suriye'nin kuzeyinde yerel meclisler ve sivil örgütler, stratejik sektörlerde erken iyileşme projelerinin birçoğunu hayata geçirmeye devam etti. Bunlardan biri Mare'de yeni bir sanayi bölgesinin açılmasıydı. Bu bölgede 50 hazır atölye ve 100'ün üzerinde inşa halindeki atölye bulunuyor. Ayrıca diğer birçok proje de mevcut.

Güvenlik İstikrarsızlığı Göstergelerinde Artış

İdlib'teki birçok bölge, Rusya ve rejim tarafından hava saldırıları ve topçu ateşiyle hedef alındı. Rusya'nın, rejimle Türk görüşmelerini desteklemesine rağmen güvenlik ve askerî durumları kötüleştirmesi, teknik anlaşmalar veya anlaşmaların gerçekleşmesi için gerekli politik irade kadar önemli bir faktör olarak görülmektedir. Özellikle son zamanlarda Lazkiye kırsalında yerel fraksiyonların, Kardaha şehrine bir insansız hava aracıyla saldırı düzenleyerek bir kişinin ölümüne ve başka bir kişinin yaralanmasına neden olan askerî yeteneklerini sergilediği görüldü.

Öte yandan, "Heyet Tahrir Şam" örgütüne ait güvenlik güçleri, "Genel Güvenlik" teşkilatında yer alan bazı önemli şahsiyetleri ve askerî birlikler ile ikinci derecede medya çalışanlarından oluşan yaklaşık 80 kişiyi yabancı güçlere casusluk yapmakla suçlayarak tutukladı. Bununla birlikte, HTŞ yerel düzeydeki direnişi kırmak ve kendi politik ve ekonomik manevra alanlarını genişletmek için çabalarını sürdürüyor. Bu durum, YPG ile ekonomik anlaşmaların yapıldığı iletişim kanallarının oluşturulmasıyla somutlaşmıştır.

Suriye’nin kuzeydoğusunda DEAŞ örgütü, YPG ve onlarla işbirliği yapanlara yönelik gerçekleştirilen 24'ten fazla saldırıyı üstlendi. Örgütün yayınladığı verilere göre, bu saldırılar 11 kişinin ölümüne ve 26 kişinin çeşitli derecelerde yaralanmasına neden oldu. Örgütün faaliyetleri, önceki aylarda uluslararası koalisyonun YPG güçleriyle birlikte önleyici operasyonları nedeniyle azalmıştı ancak Haziran ayında yeniden yükseldi. Koalisyonun bu ay içinde bölgede dört indirme operasyonu gerçekleştirdiği ve bunlardan birinin Haseke'nin güneyindeki örgüt liderlerinden birinin tutuklanmasıyla sonuçlandığı bildirildi. Ayrıca bölgede ABD askerî helikopteri düştü ve ABD komutanlığına göre 22 asker yaralandı. Deyr ez-Zor'da ise eyaletin çeşitli bölgelerinde 12 noktada kabile çatışmaları meydana geldi. Çatışmalar, ölümlere ve yaralılara neden oldu.

Bunun yanı sıra YPG’nin sözde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, kendi iradesiyle ellerindeki DEAŞ tutukluları için açık duruşmalar yapma niyetini duyurdu. Örgüt, tutukluları ve aileleri, niteliksiz kamplar ve hapishanelerde tutulmaları nedeniyle YPG için bir yük oluşturduğunu ifade etti. Özellikle Kuzeydoğu Suriye'deki DEAŞ saldırılarının artması ve geçen yılın başında Haseke Sanayi Cezaevi'nin DEAŞ tarafından ele geçirilme senaryosunun tekrarlanma korkusu ile birlikte, yıllardır yargısız olarak tutulmaları nedeniyle bu durum daha da zorlaşmaktadır. Ancak, kendi vatandaşlarını kabul etme çağrılarına yanıt vermeyen ilgili devletlerin yanı sıra, DEAŞ mahkûmlarının yargılanması için önemli hukukî engeller de bulunmaktadır.

Diğer yandan Türkiye, ‘Özyönetimi’ tanımamakta ve onu PKK'nın bir "terör örgütü" kolu olarak kabul etmektedir. Bu nedenle Türkiye, YPG liderliklerini ve üyelerini hedef almaya devam etmektedir. Bu çerçevede, "Kamışlı İl Meclisi"nin ortak başkanı Yesire Derviş, ortak başkan yardımcısı Leyla Şeviş ve şoför Ferat Toma etkisiz hale getirildi. Ayrıca il meclisinin ortak başkanı Cabi Şemo, Türk insansız hava araçlarının saldırısı sonucunda yaralandı. Saldırı, Kamışlı’nın doğusunda onları taşıyan bir araca yönelikti.

Dera'da, rejim yanlısı anlaşma ve uzlaşma girişimlerinin başarısızlığına işaret olarak, ildeki güvenlik kaosu devam etmektedir. Ay boyunca 30 kişi suikastlar sonucu öldürüldü ve ayrıca il genelinde farklı güvenlik olaylarında 8 kişi hayatını kaybetti. Bu durum, güvenlik kaosunun ve silahlı çatışmaların devam etmesine işaret etmektedir. Son olarak, Suriye-Ürdün sınırında Nasib geçidi yakınında yerel gruplarla rejim yanlısı milisler arasında çatışmalar yaşanmıştır. Ayrıca Nasib üzerinden uyuşturucu kaçakçılığı devam etmekte ve gençlerin Suriye’den kaçmaya devam etmesi durumu söz konusudur. Bu, 2018 ve 2021 anlaşmalarından sonra rejim tarafından kovalamaca ve kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle Dera ilinden Yunanistan sahilleri açıklarında Haziran ayı ortasında boğularak ölen 100'den fazla kişiyle birlikte gerçekleşmiştir.

Esed rejimi, Arap yakınlaşması ve Batı baskıları arasında

Esed rejimi, Arap Ligi'nde bir elçi ataması gerçekleştirdi ve Dışişleri Bakanı, Irak ve Suudî Arabistan'ı ziyaret etti. Suriye ile Arap ülkeleri arasındaki ekonomik işbirliğin yeniden başlaması konusunda anlaşmaya varıldı. Aynı zamanda Beşar Esed, Birleşmiş Milletler İnsanî İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı ve Acil Durum Yardım Koordinatörü'nü kabul etti. Mültecilerin geri dönüşü konusunda politik yapılardan kaçınılması gerektiğini vurgulayarak, geri dönecekleri köylerde ve şehirlerde hasar gören altyapının yeniden inşası için gereksinimlerin karşılanması ve çeşitli hizmet tesislerinin rehabilite edilmesi çağrısında bulundu. Bu, rejimin güvenli mülteci dönüşü konusundaki ilerlemeleri özellikle güvenlik takibatının durdurulması, güvenlik birimlerinin düzenlenmesi ve yeniden yapılandırılması, tutukluların serbest bırakılması ve yargı sisteminin reform edilmesi gibi konularda geri adım olarak değerlendirildi. Bunun yerine rejim, ekonomik kazanımlar elde etmek ve üzerine uygulanan yaptırımları kaldırmak için uluslararası toplumu baskı altında tutmak amacıyla bu konuyu kullanma girişiminde bulunmaktadır. Bununla birlikte, Batı'nın normalleşmeyi reddetme tutumu devam ederken, Kanada ve Hollanda Esed rejiminin uluslararası hukuku ihlal ettiği ve işkence suçları işlediği gerekçesiyle Uluslararası Adalet Divanı'na ortak bir dava açtı. Bu adımlar, Arap dünyasının Esed rejimiyle normalleşme veya yaptırımları hafifletme konusunda ne kadar başarılı olabileceği ve Suriye'deki bazı Arap ülkelerinin, gerçek etki araçlarından yoksun olarak Esed'i uluslararası alanda rehabilite etme veya üzerine uygulanan yaptırımları hafifletme konusundaki yetenekleri hakkında önemli soruları gündeme getiriyor.

Öte yandan, Astana görüşmelerinin 20. turu tamamlandı ve son bildiride, "Suriye'nin belirli bölgeleriyle ilgili seçici önlemler ve muafiyetler dâhil olmak üzere uluslararası hukuku, uluslararası insan hakları hukukunu ve Birleşmiş Milletler Şartı'nı ihlal eden tüm tek taraflı yaptırımların reddedildiği" belirtildi. Bu durum, Türkiye'nin Esed rejiminin üzerindeki yaptırımları kaldırma veya hafifletme konusunda destekleyici bir tutum sergileyebileceğine işaret etmektedir. Ayrıca Astana'daki katılımcılar, rejimin 2023 Ağustos ayındaki uzatmanın sona ermesinden sonra rejimin ve Rusya'nın onayını aşma girişimlerine karşı çıktığını doğrulayan, Reyhanlı ve Bab al-Hawa sınır kapılarından yardımların girişine onay vermesi nedeniyle rejimin bu tutumunu memnuniyetle karşıladı.

Kuzeydoğu Suriye'de, "Suriye Demokratik Meclisi" ve Ulusal Değişim ve Demokrasi Koordinasyon Kurulu, ulusal demokratik değişim projesini benimseyen bir muhalif cephe inşa etme konusunda anlaşmaya vardı. Bu ortak belge, "Ulusal Demokratik Güçler" olarak adlandırılan politik güçlerin, Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararı gereğince siyasi bir çözümün başarılı olması için beş temel ilkeyi benimsemelerini içeriyordu.

Suriyelilerin acılarını derinleştiren ekonomi politikaları

Suriye lirası hala ardı ardına düşüş yaşamakta ve yönetim tarafından uygulanan ekonomik ve mali politikalar sonucunda 1 Amerikan doları karşısında 9,250 liraya kadar gerilemiştir. Liranın ve fiyatların istikrarını yeniden sağlamak, ülkeden sert para çıkışını engellemek için, Para ve Kredi Kurulu, Suriye'ye gelenlere 500 bin dolara kadar miktarda nakit girişine izin veren bir karar yayınlamıştır. Ayrıca ülkeden ayrılanlar, 10 bin dolar veya dövize eşdeğer miktarda çıkış yapabilme izni almıştır.

Yaşam koşullarıyla ilgili olarak, fiyatların yükselmesiyle halkın zorlukları bayram zamanına denk gelmiştir. Dera'da yumurta fiyatı 30 bin liraya, Hama ve Şam'da ise 33-34 bin liraya ulaşmıştır. Diğer yandan, hükümet memurlarının ortalama maaşı aylık 100 bin lira iken kurbanlık fiyatı bazı bölgelerde 3 milyon liraya yükseldi. Böylelikle koyun fiyatları bir yıl içinde 6 kat artmıştır. Fiyatların yükselmesi ve alım gücünün zayıflaması nedeniyle vatandaşların alışveriş yapması azalmış ve piyasalarda durgunluk yaşanmıştır. Ayrıca kurban bayramı döneminde dış transferlerin Suriye'ye olan hacminin, geçen Ramazan bayramına kıyasla üç kat azaldığı rapor edilmiştir. Bu sırada yönetim, bayramdan önce herhangi bir mali yardım veya maaş artışı sunmaktan kaçınmıştır. Suriye Geçici Hükümetin Maliye Bakanlığı, 2022 için enflasyon oranını %100, 2023 için ise %104,7 olarak tahmin etmiş ve 2011-2023 arasındaki enflasyonun yaklaşık olarak %16.000 olduğunu belirtmiştir.

Muhalefet bölgeleriyle ilgili olarak, Suriye Geçici Hükümeti ve İdlib’teki Kurtuluş Hükümeti, sert buğday için ton başına 330 dolar, yumuşak buğday içinse ton başına 285 dolar bir fiyat belirlemiştir. Bu fiyat, geçen yılki 450 dolarlık fiyattan daha düşüktür. YPG’nin sözde YPG’nin verdiği fiyat ise 222 dolardır. Eğer fiyatta bir artış olmazsa, muhalif bölgelerdeki çiftçiler buğday ürünlerini hükümete veya tüccarlara satmaktan vazgeçecek ve daha fazla kar getiren ürünleri ekeceklerdir.

Erken iyileşme projeleriyle ilgili olarak, yerel meclisler ve sivil toplum örgütleri birçok hayatî sektörde projelerin uygulanmasını tamamlamıştır. Mare’deki yerel meclis, yeni bir sanayi bölgesi açmış olup 50 hazır atölye ve 100 hazırlık aşamasındaki atölyeyi içermektedir. Reyhanlı'daki endüstri bölgesine ana trafo bağlantısı yapılmış ve endüstriyel projelerin altyapısının hazırlanması hedeflenmiştir. Ayrıca Suriye Geçici Hükümeti'nde Maliye ve Ekonomi Bakanı, Reyhanlı'daki endüstri bölgesinde bebek sütü fabrikasının açılışına katılmıştır.

YPG’nin kontrol ettiği bölgelerle ilgili olarak, Haseke şehrinde gaz sıkıntısı nedeniyle yüzlerce vatandaşın katıldığı bir protesto düzenlenmiştir. Gaz fiyatları son zamanlarda karaborsada yaklaşık olarak 150 bin Suriye lirasına yükselmiş ve resmî fiyatın iki katına çıkmıştır. Ayrıca Amuda pazarı, lisans koşullarının finansal garanti ve ofis donanımı gibi imkânlarının üzerine çıkan yeni şartlar nedeniyle para transferi ve döviz bozdurma ofislerini kapatmıştır. ‘Özyönetim’ gümrük idaresi tarafından alınan yeni bir karar ile iç geçişler yoluyla YPG tarafından kontrol edilen bölgelere giren sebze ve meyve sevkiyatları için yeni bir gümrük sistemi belirlemiştir. Bu sistemde patates, domates ve yeşil soğan için 3 dolar, kuru soğan için 10 dolar, sarımsak için ise bir ton başına 20 dolar gümrük ücreti belirlenmiştir. Ayrıca bölgede üretilmeyen meyvelerin giriş ücretleri, kiraz için 6 dolar, muz için 16 dolar ve ananas için bir ton başına 60 dolar olarak belirlenmiştir. Bu durum, bu ürünlerin fiyatlarını etkileyecek, halkın alım gücünü azaltacak ve sıkıntılarını artıracaktır. Son olarak Haseke ilindeki itfaiye birliği, bu yıl 2023'te Haseke iline bağlı kırsal alanlarda yaklaşık olarak 370 dönüm, Kamışlı ilinde ise 418 dönüm ekili arazide meydana gelen hasarları kaydetmiştir.

Kategori Raporlar

Bu rapor, Temmuz ayı boyunca Suriye'deki güvenlik, siyasî ve ekonomik önemli olayları özetlemektedir. Doğu Suriye bölgeleri ve Fırat Nehri'nin her iki yakasında taraflar arasında askerî hareketlilik yaşanmaktadır. Aynı zamanda "Deir ez-Zor Askeri Konseyi" ile "Suriye Demokratik Güçleri" liderliği (YPG) arasındaki anlaşmazlıklar silahlı çatışmalara ve Deir ez-Zor'un kuzey kırsalındaki köylerde ve kasabalarda yolların kapatılmasına yol açan bir çatışmaya dönüşmüştür. Deir ez-Zor Askerî Konseyi üyelerinden iki kişi, YPG/SDG'ye ait askeri polis tarafından öldürüldü. Siyasî alanda, Arap devletlerinin Esed rejimi ile normalleşmesi devam etmektedir fakat bu süreç rejimin sunabileceği şeylere bağlıdır ve mütekabiliyet esasına göre ilerlemeye dayanmaktadır. Suriye’ye Türkiye üzerinden yapılan BM yardımları için kurulan mekanizma, Rusya’nın BM’deki vetosu ile durdurulmuştur. Rusya, BM’nin insanî yardımların uzatılmasına ilişkin alınan kararı engelleyerek, BM ve insanî kuruluşların Suriye'de milyonlarca insanın yaşadığı korkunç insanî koşullar altında alternatif mekanizmalar oluşturulmasında ek bir zorluk oluşturmuştur. Özellikle Suriye'de ekonominin kötüleştiği ve Suriye lirasının daha fazla değer kaybettiği dönemde bunun gerçekleşmesi ayrı bir endişe yaratmaktadır.

İç Güvenlik Zorlukları ve Cephe Hatlarında Askerî Hareketlilik

İsrail, Şam kırsalında bir dizi güvenlik ve askerî hedefi vuran hava saldırıları gerçekleştirdi. Bu hedefler arasında Batı Şam kırsalında "Hizbullah" milislerinin eğitim sahası olan El-Bukeya bölgesi, mermer fabrikasının yakınındaki Hizbullah noktası, Sabura ve Yeafur köyleri arasındaki İran destekli milis noktası, Şam ve Dera arasındaki yönetimsel sınırda bulunan "88. Tugay" ve Tartus'un Kumus bölgesindeki "S 200" hava savunma üssü yer alıyor.

Güneyde, güvenlik açısından kaos devam ediyor. Dera ilinde 37 kişi öldürüldü ayrıca ay boyunca farklı güvenlik olaylarında 20 kişi daha hayatını kaybetti. Bu arada rejim güçleri sınırlı çapta güvenlik operasyonları ve askerî operasyonlar gerçekleştirmeye devam ediyor. Bu çerçevede Dera şehri, topçu ateşi ve insansız hava araçlarıyla bombalandı, örgüt üyelerini ve IŞİD hücrelerini hedef alarak birçok ev tahrip edildi. Özellikle insansız hava araçlarının kullanımı dikkat çekicidir. Bu, rejimin Dera'daki stratejisinde yeni güvenlik araçlarına yöneldiğini gösteriyor.

Suveyda'da yerel gruplar, hükümet güçlerinin ilde yaptığı gözaltı operasyonlarına tepki olarak bazı hükümet subaylarını rehin aldı. Bu subayların yerel aracılar vasıtasıyla muhalif tutsaklarla takas edilmesi amaçlandı. Bu tür olaylar rejimin ilde tam bir güvenlik hâkimiyetine sahip olmamasının bir yansımasıdır.

İdlib'de, "Heyet Tahrir el-Şam" örgütü, idarî birimlerde, güvenlik ve iletişim birimlerinde hükümete, Rusya'ya veya ABD'ye casuslukla suçlanan yetkilileri hedef alan bir güvenlik operasyonunu sürdürüyor. Kampanyanın başlamasından bu yana 300'den fazla kişi tutuklandı. Bu süreçte, Heyet Tahrir el-Şam ile rejim arasında İdlib cephe hattındaki çatışmalar ve karşılıklı sızma operasyonları devam ediyor fakat bu durum ateşkesi etkilemiyor.

Doğu Suriye'de, Deyr ez-Zor ve Fırat Nehri'nin her iki yakası farklı tarafların askerî hareketliliğine tanıklık ediyor. Uluslararası koalisyon güçleri, konvoylar halinde bölgedeki üslerine malzeme ve personel taşıyor. "YPG/SDG, Deyr ez-Zor'da bir operasyon merkezi kurdu böylelikle bölgedeki askerî varlığını artırdı. Koalisyon güçleri yerel aşiret liderleri ve askerî konsey temsilcileriyle görüşmeler yapıyor. Bölgedeki bu askerî yükselmenin, İran destekli milislerin uluslararası koalisyon güçlerine yönelik saldırı planlarını içerdiği bildiriliyor.

Öte yandan, Deyr ez-Zor'un kuzey kırsalında "Deyr ez-Zor Askerî Konseyi" üyeleri ile SDG'ye ait askerî polis arasında çatışmalar yaşandı. Bu olaylar, konsey üyelerinin ölümü ve gözaltına alınmasıyla başladı. Deyr ez-Zor Askerî Konseyi lideri Ahmed al-Khabil'in "Ebû Hula" olarak bilinen ses kayıtları, konsey üyelerini ve yerel aşiretlerin halkını askerî polis noktalarını kuşatmaya çağırıyor. Bu olaylar, SDG'nin iç yapısının zayıflığını ve örgüt içindeki YPG etkisini tekrar gündeme getirdi.

Son olarak Menbic şehri, YPG/SDG’nin zorunlu askere alma kampanyasına karşı bir genel greve sahne oldu. Şehirdeki birçok sektör, zorunlu askere alma politikasına karşı çıkarak greve gitti.

Normalleşme Sonrası Rejimin Tutumu: Şantaj

Rusya'nın veto etmesi nedeniyle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin Türkiye üzerinden yardım kararını uzatma girişimi başarısız olduktan sonra Esed rejimi, BM ve uzman ajanslarına, Bab al-Hava sınır kapısından insanî yardımların ulaştırılmasına izin verdiğini duyurdu. Ancak yardımların "terörist varlıklara" teslim edilmemesi ve dağıtımının rejime bağlı Suriye Kızılay’ı ile koordineli şekilde yapılması koşulunu öne sürdü. Bu karar, birçok Avrupa ülkesi tarafından reddedildi ve BM tarafından bağımsızlığına ve çalışma özgürlüğüne karşı bir çatışma olarak görüldü. Rejim, bu kararla uluslararası yardım dosyasını kontrol altına almayı ve muhaliflere karşı savaşında yeni bir araç olarak kullanmayı amaçlıyor ayrıca kontrolü dışındaki bölgeleri cezalandırmayı hedefliyor.

Bölgesel açılım ve normalleşme bağlamında Esed, Bağdat Başbakanı Muhammed Şia El-Sudanî'yi resmi bir ziyaret kapsamında Şam'da ağırladı. Bu ziyaret, 2011'den bu yana Şam'a gelen ilk Irak Başbakanı ziyareti oldu. El-Sudanî, iki ülkenin ortak zorluklarla başa çıkmak için koordinasyonunun önemini vurgularken Esed, Suriye ve Irak'ın su kaynaklarının "çalındığını" iddia etti ve terörü destekleyen komşu ülkeleri suçladı. Bu açıklama, Türkiye'yi işaret ediyor ve Türkiye ile olan yakınlaşma sürecinin, Esed’in önceden belirlediği şartların yerine getirilmemesinden duyduğu rahatsızlığı gösteriyor. Rejimin önde gelen taleplerinden biri Türk askerlerinin Suriye'den çekilmesidir. Ayrıca teknik adımlar bağlamında, Ürdün ve Suriye arasında uyuşturucu kaçakçılığına karşı ortak bir komite oluşturulması için ilk toplantı Ürdün'de gerçekleşti. Bu komite, Ürdün'ün geçen Mayıs ayında ev sahipliği yaptığı istişare toplantısının sonuçlarına dayanarak oluşturuldu.

Dalgalı Piyasalar ve Ekonomik Zorluklar

Suriye lirası, Şam, Halep, İdlib ve Haseke pazarlarında dolar karşısında düşmeye devam ederek 1 dolar karşısında 13 bin lirayı gördü. Bu arada, Suriye Merkez Bankası doların resmi kurlarını kamuya açık bankalar, döviz büroları ve dış transferler ve bireysel döviz işlemleri için 9,900 liraya yükseltti. Suriye lirasının değerinin bu ay içinde düşmesi, ödeme aracının piyasada dolaşıma giren büyük miktarlarından kaynaklandı. Rejim kontrolündeki bölgelerde çiftçilerden satın alınan 800 bin ton buğdayın maliyeti 2 trilyon Suriye lirası (2000 milyar lira) ve YPG kontrolündeki bölgelerde 516 milyon dolarlık, Suriye kuzeydoğusunda ve muhalefet bölgelerinde 64 milyon dolarlık maliyet taşıyor. Bu fonlar nakit arzında bir artışa neden oldu ve Merkez Bankası, piyasada likiditeye eklemek üzere 5,000 liralık banknotun basılmasını onayladı.

Lira değerindeki düşüş, rejim kontrolündeki bölgelerde gıda ve gıda dışı malların fiyatlarında büyük ve düzensiz bir artışa neden oldu. Fiyatlar saat başı ve her gün değişiyor ve bazı ürünlerde fiyat artışı %200'ü aştı. 5 kişilik bir Suriye ailesinin yaşam maliyeti, mart ayının sonunda 5.6 milyon lira civarındayken, 6.5 milyon Suriye lirasına yükseldi. Bu ardışık krizlerle karşı karşıya olan rejim, ekonomi ve yaşam koşullarını iyileştirmek için Halk Meclisi ve Bakanlar Kurulu Ekonomi Komitesi'nden oluşan bir ortak komisyon kurdu ancak Halk Meclisi, ülkenin ekonomik gerçekliğini değiştirme konusunda aciz olduğunu kabul etmektedir.

Rejim hükümeti toplantılarının bir parçası olarak Tarım Bakanı Muhammed Hasan Kettan, İtalya'da düzenlenen Birleşmiş Milletler Gıda Sistemleri Zirvesi sırasında Suudî meslektaşı Abdurrahman Fadli'ye, Suriyeli malların Suudî Arabistan'a girişi için kolaylıklar talep ettiğini ve rejime bağlı Suriye Arap Havayolları'nın Kraliyet Suudî yetkilileriyle yeniden uçuşları başlatma konusunda anlaştığını ve Arap Suriye Havayolları'nın Riyad'daki ofislerini hazırlamaya başladığını duyurdu.

Yatırım sözleşmeleriyle ilgili olarak, rejim hükümetine bağlı Ulaştırma Bakanlığı, Şam Uluslararası Havalimanı'nı Beşar ve Esma Esed ile doğrudan ilişkili kişilere ait olan "Eloma" şirketiyle yatırım yapacağını açıkladı. Rejim, Kamu Havacılık Kurumu'nun hisselerinin %51'e ve yatırım yapacak olan şirketin hisselerinin %49'a sahip olmasını, şirketin tüm yolcu ve kargo hava taşımacılığıyla ilgili iş ve hizmetleri gerçekleştirmesini ve uçuşları düzenleyip gerekli hizmetleri sağlamasını ve yer hizmetlerini gerçekleştirmesini, Suriye'deki hassas kaynakları hâkimiyeti altına alma ve büyük getiri sağlama politikasını sürdürmeyi hedefliyor.

Muhaliflerin kontrolündeki bölgelerde, temel gıda maddelerinin fiyatları son altı ayda %48 arttı, bu da Türk lirasının değer kaybetmesi sonucu oldu ve Birleşmiş Milletler'e bağlı REACH ekibi, temel gıda maddelerine minimum harcama oranının 1600 Türk lirasından yaklaşık 2,700 Türk lirasına yükseldiğini belirtti.

Doğu Suriye bölgeleriyle ilgili olarak, YPG kontrol ettiği bölgelerde akaryakıt fiyatlarını artırdı, bu da akaryakıt istasyonlarının yeni bir fiyat belirlemeye kadar satış yapmasını durdurdu. Akaryakıt fiyatları, taşıtlar ve sanayi işleri için özel olarak kullanılan dizel yakıtı litre başına 425 Suriye lirasından, 525 Suriye lirasına yükseldi. Serbest dizel yakıtının litre başına 1,200 Suriye lirasından, 1,700 Suriye lirasına yükseldi ve evsel gaz tüpünün fiyatı 7,500 Suriye lirasından 10,000 Suriye lirasına yükseldi.

Diğer yandan, YPG Suriye'nin Haseke, Tel Temir bölgeleri ve kamplarını su kesintisi krizi nedeniyle felakete uğramış bölgeler olarak ilan etti. Haseke şehrinin içme suyu müdürlüğü, bazı insanların güvenli olmayan kaynaklardan bile kirli su alamadığını, bazılarının ihtiyaçlarını istismar ettiğini belirtti.

Kamışlı'da gıda satışları, Suriye lirasının daha fazla değer kaybetmesiyle 2022 Temmuz başından itibaren hacminin üçte birinden daha azına düştü. Bu durum şehir pazarındaki dükkân sahipleri tarafından belirtilmiştir. Hem tüketicilerin hem de perakende satıcıların gıda maddeleri satın alma talepleri %70'e kadar düşmüştür.

Kategori Raporlar

Giriş

Resmi rakamlara göre her ne kadar dünyadaki en büyük mülteci nüfusunu 7,4 milyon ile Ukrayna vatandaşları oluşturuyor olsa da(1) kayıt dışı Suriyeli mülteciler de hesaba katıldığında dünyadaki en büyük mülteci nüfusunu Suriyeliler oluşturmaktadır. Türkiye, sayısı 3,6 milyonu bulan nüfusu ile Suriyelilere görece en çok ev sahipliği yapan ülke konumundadır(2). Bu noktada Türkiye’yi Lübnan ve Ürdün takip etmektedir. Söz konusu iki ülke de resmi rakamlara göre 1,5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapıyor görünse de kayıt dışı Suriyeliler ile beraber bu rakamın 2,9 milyonu bulduğu değerlendirilmektedir.

Zaman içinde Türkiye’nin aksine, Lübnan ve Ürdün 2018 yılının sonlarına doğru Esed rejimi ile ilişkileri normalleştirme yönünde adımlar atmaya başlamış ve Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için bir anlaşma yapmıştır. Özellikle Esed rejiminin ülkenin batısı ile güneyinde askeri kontrolü sağlaması ve iki ülkeye yakın bölgelerdeki cephe çatışmalarının son bulması bu normalleşme sürecini bir bakıma tetiklemiştir. Örneğin Suriye’nin kuzeyinin aksine, Ürdün ve Lübnan’a yakın bölgelerde 2018’in sonundan beri savaş yaşanmamaktadır. Lübnan ve Ürdün’ün Esed rejimi ile yakınlaşmasının ardından 2019; 2020, 2021 ve 2022 yıllarındaki tecrübeler, Suriyeli mültecilerin geri dönüşü hakkında çok önemli bir veri oluşturmaktadır. Nitekim iki ülke Esed rejimi ile yakınlaşarak Suriyeli mültecilerin geri döneceğini beklemiş ve bu yönde de bazı anlaşmalar yapmıştır.

Bu rapor, Lübnan ve Ürdün’deki Suriyeli mülteci nüfusu hakkında sayısal verilere yer verecektir ve iki ülkenin demografik yapısı için mülteci nüfusunun ne anlama geldiğini gösterecektir. Ayrıca iki ülkenin Esed rejimi ile yakınlaşma sürecini ve bu süreçte yapılan anlaşmalara yer verecektir. Bununla beraber, Ürdün ve Lübnan’da yaşayan Suriyeli mültecilerin geri dönüşü hakkında detaylı rakamlara ve bu rakamları açıklayan verilere yer verilecektir. Son olarak bu raporda yer verilen iki ülkenin tecrübelerinin de Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar bağlamında yürütülen tartışmalar için faydalı olacağı değerlendirilmektedir.

Lübnan

Bu raporun yazıldığı tarihte Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, Lübnan’da kayıtlı olan Suriyeli mülteci sayısı 831,053 idi. Söz konusu nüfusun %39’u Beka bölgesinde yaşamaktadır. %27’si ise Kuzey Lübnan’da ikâmet etmektedir. Suriyeli mültecilerin %26’sının ise Beyrut’ta yaşadığı belirtilmektedir. Geriye kalan %11’lik kayıtlı Suriyeli mülteci nüfusu da Güney Lübnan’da yaşamaktadır. Lübnan’ın toplam nüfusunun 6,8 milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, ülkedeki kayıtlı Suriyeli mülteciler nüfusun %11’ine tekabül etmektedir. Ülkedeki en yüksek kayıtlı Suriyeli mülteci nüfusuna 1,18 milyon ile Mayıs 2015’te ulaşılmıştır. O günden bu yana Lübnan’daki resmi Suriyeli mülteci sayısı tedricen azalmıştır(3). Resmi verilerdeki bu düşüşün ardındaki temel sebebin Lübnan hükümetinin Mayıs 2015’te Suriyeli mülteciler için kayıt işlemlerini durdurması olduğu değerlendirilmektedir(4). Ayrıca kayıtlı olan Suriyeli mülteciler arasında Avrupa’ya gidenler de bulunmaktadır(5). Lübnan’da bulunan ve Lübnan hükümetinin kayıt etmediği Suriyeliler ile beraber toplam Suriyeli mülteci nüfusunun 1,5 milyon olduğu değerlendirilmektedir(6). Söz konusu 1,5 milyon rakamı Suriyeli mültecileri kayıt etmeyen Lübnan hükümeti tarafından ifade edilmektedir(7). Lübnan hükümetinin açıklamasına göre, ülkedeki Suriyeli mülteciler 33 milyar dolar değerinde bir maliyet oluşturmuştur(8). Ülkede 1,5 milyon Suriyelinin olduğu varsayılırsa, ülkedeki nüfusun %22’sini, yani ülkedeki dört kişiden birini Suriyeli mültecilerin oluşturduğu fark edilecektir. Ayrıca ülkede 480 bin Filistinli mülteci 70 yılı aşkındır burada yaşamaktadır(9). Filistinli mülteciler ile beraber, ülkedeki mülteci nüfusu, toplam nüfusun %29’unu aşmaktadır.

 

Lübnan’daki nüfusun %67,6’sı Müslümandır. Toplam nüfusun %31,9’u Sünni Müslüman; %31’i ise Şii Müslümandır. Geri kalan nüfus Nusayri ve İsmaili Müslümanlar olarak tanımlanmaktadır. Lübnan’daki nüfusun %32,4’u Hristiyan’dır. Söz konusu Hristiyan nüfus arasında en büyük grup Maruni Katolik Hristiyanlarıdır. İkinci büyük grup ise Ortodoks Hristiyanlardır. Ayrıca Ermeni ve Süryani Hristiyanlar da önemli bir yerdedir. Diğer yandan ülkede %4,5 oranında Dürzi yaşamaktadır(10). Ülkeye gelen Suriyeli mültecilerin büyük çoğunluğu ise Sünni Müslüman’dır.

Ürdün

Bu raporun yazıldığı tarihte BM verilerine göre, Lübnan’da kayıtlı Suriyeli mülteci sayısı 676,496 idi. Söz konusu nüfusun %29,8’i Amman’da, %25,2’si Mafrag’ta, %20,2’si İrbid’de, %14,6’sı ise Zarka vilayetinde yaşamaktadır. Suriyeli mülteci nüfusundan geriye kalan %10,2’lik kesim ise sırasıyla Balka, Madaba, Caraş, Karak, Maan, Aclun, Akabe ve Tafile vilayetlerinde bulunmaktadır. Ürdün’ün toplam nüfusunun 10,2 milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, ülkedeki kayıtlı mülteciler nüfusun %6’sına tekabül etmektedir. Ülkedeki en yüksek Suriyeli mülteci rakamına günümüzde ulaşılmıştır. Şubat 2014’ten bu yana Ürdün’deki Suriyeli mültecilerin sayıları yavaş ama düzenli bir biçimde artmıştır. Ürdün’deki Suriyeli mülteci nüfusunun %19’u kamplarda yaşamaktadır(11). Kamplarda yaşayan Suriyeli mültecilerin neredeyse tamamı Zatari ve Azrak isimli iki büyük kampta yaşamaktadır(12). Ürdün’deki gerçek Suriyeli mülteci sayısının 1,4 milyon olduğu ve Suriyeli mültecilerin yarısının kayıtlı olmadığı tahmin edilmektedir(13). Ülkede yaşayan Suriyeli mültecilerin, Ürdün için yıllık ortalama 2,5 milyar dolar maliyet oluşturduğu değerlendirilmektedir(14).

 

Lübnan’da bulunan Suriyeli mültecilerin aksine, Ürdün’de yaşayan Suriyeli mülteciler mezhep bakımından Ürdün nüfusu ile benzerlikler göstermektedir. Nitekim Ürdün’ün dini inançlar açısından nispeten homojen bir demografik yapısı bulunmaktadır. Ülkenin neredeyse tamamı Sünni Araplardan oluşmaktadır. Ancak ülkedeki Suriyeli mülteciler, Ürdün’ün 1948 ve 1967 yıllarındaki savaşlardan beri ülkesine kabul ettiği Filistinli mülteci nüfusunun üstüne gelmektedir. Ülkede 50 yılı aşkındır Filistinli mülteciler sorunu devam etmektedir. Resmi rakamlara göre, Ürdün’de 2,3 milyon Filistinli mülteci yaşamaktadır(15). Söz konusu nüfusun 412 bini Ürdün’deki kamplarda yaşamaktadır(16). Ürdün’deki mülteci kampları Suriyeli ve Filistinli mülteciler arasında ayrılmaktadır. Ürdün’deki Filistinli ve Suriyeli mültecilere ilaveten, ülkede Iraklı ‘misafirler’ bulunmaktadır. Ürdün hükümeti Iraklı mültecileri mülteci olarak tanımlamadığı için, Ürdün’deki Iraklı mültecilerin gerçek rakamları tam olarak bilinmemektedir. Ancak bu sayının 150 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir(17) BM kayıtlarında ise 66 bin rakamı verilmektedir(18). Tüm Suriyeli, Filistinli ve Iraklı mülteci rakamların üst tahminleri ele alındığında, bunun Ürdün’deki nüfusun %37,3’sine tekabül ettiği görülmektedir.

Esed ile Yakınlaşma Süreci

Lübnan ve Ürdün hükümetlerinin Esed rejimi ile yakınlaşma sürecini tetikleyen başlıca unsur, Suriye sahasındaki askeri gelişmeler olmuştur. Astana Süreci kapsamında kararlaştırılan dört “gerginliği azaltma bölgesi” bulunmaktaydı(19). Rusya ve İran destekli rejim güçleri 2018 yılında Lübnan sınırına yakın Guta ve Humus’taki iki gerginliği azaltma bölgesi ile Ürdün sınırına yakın mevkideki Dera gerginliği azaltma bölgesinin kontrolünü ele geçirdi(20). Her ne kadar Türkiye sınırına yakın bir bölgede bulunan İdlib’teki gerginliği azaltma bölgesine kontrolü sağlamaya yönelik saldırılar gerçekleşmiş olsa da, Türkiye’nin Bahar Kalkanı Harekâtı ile İdlib bölgesindeki sivil ve muhalif varlığı korunmuş ve saldırılar akamete uğratılmıştır(21).

Esed rejiminin 2018’te elde ettiği askeri başarı sonucunda, Humus(22) ve Guta’daki(23) gerginliği azaltma bölgelerindeki siviller ve silahlı muhalif unsurlar Türkiye sınırına doğru otobüslerle tahliye edildi. Dera bölgesinde ise Rusya garantörlüğünde yerel uzlaşı anlaşmaları yapıldı(24). Yerel uzlaşı anlaşmalarını reddedenler ise Türkiye sınırına doğru otobüslerle tahliye edildi(25).

Söz konusu bu askeri gelişmeler üzerine, Ürdün ve Lübnan sınırına yakın tüm bölgeler Esed rejiminin kontrolüne girmiş oldu ve iki ülke Esed rejimi ile ilişkileri normalleşmeştirme ve yakınlaşma süreçlerini başlattı.

Lübnan

Esed rejiminin askeri kazanımlarını gören Lübnanlı siyasetçiler arasında Suriyeli mültecilerin durumuna ilişkin bir kamplaşma meydana geldi. Hizbullah ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’un partisi Özgür Yurtseverler Hareketi Suriyeli mültecilerin ivedilikle Suriye’ye geri gönderilmesini savunmuşlardır(26). Cumhurbaşkanı’nın partisinden olan dönemin Lübnan Dışişleri Bakanı Gebran Bassil ise Şam’daki Esed rejimine çağrıda bulunmuş ve Suriyelilerin geri dönüşü için gerekli şartların oluşturulmasını ve güvencelerin verilmesini talep etmiştir(27). Genellikle Şii ve Hristiyan partiler Suriyeli mültecilerin Lübnan’daki varlığını bir demografik tehdit olarak algılarken Gelecek Hareketi, İlerici Sosyalist Partisi ve Lübnan Kuvvetleri Partisi gibi Sünni siyasi partiler veya Amerikan yanlısı partiler Suriyeli mültecilerin zorla geri gönderilmesinin kabul edilemeyeceğini ve geri dönüşün gönüllü olması gerektiğini savunmaktaydılar(28). Bunun üzerine dönemin Lübnan Genel Güvenlik Müdürlüğü Başkanı General Abbas İbrahim, Esed rejimi ile temaslarda bulunmuş ve mültecilerin geri dönüşü için bir mekanizma üzerinde mutabakat sağlanmıştır(29).

İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleşmesinin dünyaya deklare edilmesi ise 2019 yılının başlarında gerçekleşmiştir. Arap Ligi Ekonomik Zirvesi çerçevesinde açıklama yapan dönemin Lübnan Dışişleri Bakanı Gebran Bassil; “[Esed rejimini kast ederek] Suriye toplantımızdaki en büyük eksikliktir. […] Suriye, teröristlerin yerine bizim kollarımızda olmalıdır. […] Suriye’nin geri dönüşü için izin beklememeliyiz ki dışarıdan gelen emirler yüzünden tarihi bir utanca imza atmayalım” demiştir(30).

Lübnan ve aynı zamanda Ürdün’ün Esed rejimi ile ilişkileri normalleştirmeye yönelik somut en önemli proje 2020 yılında zemin kazanan Arap Gaz boru hattıdır. Söz konusu boru hattı ile Mısır gazının Ürdün üzerinden Suriye’ye ve Suriye üzerinden de Lübnan’a aktarılması planlanmaktadır(31). Kasım 2021’de ise Lübnan, Ürdün, Mısır ve Esed rejiminin Enerji Bakanları Ürdün’ün başkenti Amman’da bir araya gelmiştir(32).

Ürdün

Esed rejiminin Dera bölgesindeki askeri başarısının ardından, Ürdün ile olan sınır kapısının tekrar rejim güçlerince kontrol edilmesi, iki ülke arasındaki bağlantı ve irtibatın tekrar oluşmasını da sembolize etmiştir. Nitekim Ekim 2018’te Ürdün resmi olarak sınır kapısını açmıştır(33). Hemen akabinde, Kasım 2018’te Ürdün meclisinden bir heyet Şam’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir ve heyet bizatihi Beşar Esed tarafından kabul edilmiştir(34). Ziyaretin ardından Ürdün’ün Ulaşım Bakanı Esed rejiminin Ulaşım Bakanı’nı Amman’a davet etmiştir(35). 2019 yılında ise Ürdün resmi olarak Şam’a maslahatgüzar atamıştır(36).

Covid-19 pandemisi nedeniyle diplomatik gelişmeler geçici olarak duraklamış olsa da 2021 yılında Ürdün ilişkileri güçlendirmeye devam etmiştir. Ağustos ayında Ürdün kralı CNN’e önemli açıklamalarda bulunmuş ve Suriye’de rejimin değişmeyeceğini, fakat rejimin davranış biçimlerinin değişmesinin mümkün olduğunu vurgulamıştır. Suriyeli mültecilerin geri dönmesi ve rejimin davranış kalıpların değişmesi için en iyi yolun diyalog olduğunu savunmuştur.(37) Bu açıklamaların ardından Esed rejiminin Dışişleri Bakanı ile Ürdün Dışişleri Bakanı Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kapsamında bir araya gelmiş ve resmi bir görüşme gerçekleştirmiştir(38). Ayrıca Esed rejiminin Savunma Bakanı Ürdün Başkenti Amman’ı ziyaret etmiştir(39). Ürdün ve Suriye arasında 1987’de imzalanan Su Anlaşması’nın tekrar yürürlüğe girmesi de bu süreçte kararlaştırılmıştır(40). Ürdün’ün Esed rejimi ile ilişkileri düzeltmesinin en büyük sembolü ise, Ürdün Kralı 2. Abdullah’ın Beşar Esed ile telefonda görüşmesi olmuştur(41).

Suriye’ye Geri Dönüş ve Dön(e)meyenler

Lübnan hükümetinin Esed rejimi ile Suriyeli mültecilerin geri dönüşü üzerinde birlikte çalışmaya karar vermesi 2018 yılına ve dönemin Lübnan Genel Güvenlik Müdürlüğü Başkanı General Abbas İbrahim’e dayanmaktadır. Başkanın kamuoyuna yaptığı açıklamada, uzunca bir süredir merak edilen Lübnan ile Esed rejimi arasındaki Suriyeli mülteciler için oluşturulan söz konusu geri dönüş mekanizması deklare edilmiştir. Anlaşmaya varılan mekanizma kapsamında, Lübnan hükümeti Esed rejimine Suriyelilerin isim listelerini göndermektedir. Abbas İbrahim tarafından peyderpey gönderilen listeleri inceleyen Esed rejimi, genellikle %90’ının geri dönüşünü onaylarken, ortalama %10’luk bir kesimin geri dönmesini de kabul etmemiştir. Devamındaki süreçte bu %10’luk kesim Esed rejimin tutumu hakkında bilgilendirilmektedir. Açıklamanın yapıldığı dönemde, ilgili mekanizmayla toplamda 25 bin Suriyelinin ülkesine geri döndüğü ifade edilmiştir(42). Lübnan ve Esed rejimi arasındaki bu mekanizma ileriki aylarda Esed rejiminin kendisine ulaşan listelerdeki isimlerin geri dönüşlerini kabul etmemesi üzerine mecburen askıya alınmıştır. Esed rejimi verilen listelerdeki isimleri reddetme gerekçesi olarak evlerinin olduğu bölgelerdeki altyapının yetersiz olduğunu gerekçe göstermiştir(43).

Lübnan’a benzer şekilde, Ürdün de 2018 yılında gayri resmi de olsa Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için Esed rejimi ile bir anlaşma yapmıştır(44). Anlaşmanın detayları tam olarak bilinmese de Lübnan ile Ürdün’ün Esed rejimi ile hayata geçirdiği mekanizmanın benzer bir şekilde işlediği düşünülmektedir.

Ürdün’de yaşayan Suriyeli mültecilerin %86’sı açlık sınırının altında yaşamakta ve ciddi bir gıda sorunu yaşamaktadır(45). Lübnan’da yaşayan Suriyeli mültecilerde bu rakam %90’ın üstüne çıkmaktadır(46). Lübnan’da yaşanan finansal kriz; Beyrut limanındaki patlama, hem Ürdün hem de Lübnan’da Suriyeli mültecilere dönük devam eden baskılar, Covid-19 pandemisi ve Esed rejimi ile yapılan mülteci anlaşmaları… Tüm bunların yer aldığı denklemde Suriye’ye geri dönüşün boyutları ne üzere olmuştur?

Suriye’ye geri dönüş bağlamında BM verileri esas alındığında, 2019’dan bu yana Suriye’ye Lübnan’dan 39,294 ve Ürdün’den 40,764 Suriyeli mülteci geri dönmüştür. Toplamda 80,058 kişi ülkesine geri dönerken, 2019 yılı hesaplanmadığında toplam rakam 27,921’e düşmektedir. Nispeten 2019 yılındaki yüksek geri dönüşün ardından, Suriye’ye geri dönüş rakamları 2019 öncesi dönemin bile altındadır. Nitekim 2016 ile 2019 yılları arasında Lübnan ve Ürdün’den toplam 54,043 mülteci Suriye’ye geri dönmüştür. 2019 yılındaki istisnai durum bir kenara bırakılırsa, Lübnan ve Ürdün hükümetinin Esed rejimi ile anlaşmasından sonra Suriye’ye olan geri dönüşler hızlanmamış, tam aksine yavaşlamıştır(47).

 

Lübnan ve Ürdün’deki Suriyeli mültecilerin yaşam standartları bu denli kötüyken ve iki ülke de Suriyeli mültecilerin geri dönmesi için Esed rejimi ile ilişkileri normalleştirmiş olmasına rağmen Suriyeli mülteciler neden ülkelerine geri dönmemektedir? 2019 yılında gerçekleşen görece hızlı geri dönüşün ardından, neden geri dönüşlerde ciddi bir azalma olmuştur?

Suriyeli mültecilerin Lübnan ve Ürdün’e neden geri dönmek istemediğini en iyi açıklayan veri, geri dönenlerin tecrübeleridir. Geri dönenlerin Suriye’deki ekonomik ve güvenlik durumuna ilişkin aktardıkları, doğrusu diğer Suriyeli mülteciler üzerinde de belirleyici olmaktadır. Nitekim Suriye’de ciddi bir yoksulluk vardır ve savaş süresince yıkılan altyapı hâlihazırda zaten az olan nüfus için dahi yetersizdir. Yani, Suriyeli mültecilerin geri dönüşü gerçekleşirse ülkenin altyapısı bunu kaldırmayacaktır. Ayrıca güvenlik açısından devam eden asimetrik savaşın haricinde de asayişi ilgilendiren ciddi sorunlar bulunmaktadır. Esed rejimine bağlı silahlı yapıların mafyavari bir biçimde oluşturdukları gelir ağı ve düzen, bölgede yaşayan tüm sivilleri tehdit etmektedir. Bu yapıların ülkelerine geri dönen Suriyeli mültecileri düşman unsur ve hain olarak değerlendirmesi, geri dönenlerin güvenlik durumunu daha da belirsiz kılmaktadır.

Human Rights Watch’un bu konuya dair yaptığı bir araştırma sonucunda, Suriye’ye geri dönen Suriyelilerin ciddi insan hakları ihlallerine maruz kaldıkları tespit edilmiştir. Ülkelerine geri dönen Suriyelilerin en iyi ihtimalle Esed rejimine bağlı silahlı unsurlarca ‘çay içmeye’ davet edildiği raporlanmıştır. Geri dönenlerin düzenli bir şekilde sorguya çekildiği, sorgu esnasında taciz, tecavüz ve işkence olaylarının da çokça yaşandığı görülmüştür. Suriye’ye geri dönüp, bir daha haber alınamayan ve daha sonra hapishanede ölüm haberi alınan birçok kişi bulunmaktadır. Ayrıca Suriye’ye geri dönenlerin Esed rejimi tarafından askerlik hizmeti kapsamında zorla silahaltına alınması da ciddi bir sorundur. Geri dönenlerin silahaltına alındıktan sonra en tehlikeli cephelere gönderildiği, kendilerine yeterli ekipman ve silah verilmediği ve sivilleri hedef almaları talep edildiği tespit edilmiştir(48).

Özellikle zorla silahaltına alma süreci bağlamında, farklı ve karmaşık sorunlar meydana gelebilmektedir. Esed rejiminden kaçan kişilerin, Esed rejimi için zorla askeri hizmet sağlama durumunu bir kenara bırakırsak, örneğin Humus’tan Lübnan’a kaçıp daha sonra evine dönen birinin, İdlib’te yaşayan Humuslu bir akrabasının yaşadığı köyü zorla bombalaması gerekebilir. Ya da Ürdün’de yaşayıp geri döndükten sonra Tel Rıfat cephe hattına sevk edilen bir genç, Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile aynı safta yer alıp Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve Suriye Milli Ordusu’na (SMO) karşı ateş etmek zorunda kalabilir.

Yukarıda belirtilen sebepler ve buna benzer diğer sebeplerden ötürü, Lübnan ve Ürdün’deki Suriyeli mültecilerin ülkelerine geri dönüşü beklenildiği gibi gerçekleşmemiştir. Özellikle Lübnan hükümetinin Suriyeli mültecilere karşı politikalarını sertleştirmesine rağmen, gönüllü geri dönüş gerçekleşmeyince, Lübnan hükümeti zorla geri göndermenin planlarını devreye sokmuştur. Lübnan Yerinden Edilmişler Bakanı İssam Şarafeddine’nin yaptığı açıklamaya göre, Lübnan hükümeti BM’nin itirazlarına rağmen, her ay 15 bin Suriyeli mülteciyi zorla ülkelerine geri göndermeyi planlamaktadır. Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Avn’un onayladığı bu plan bağlamında Lübnan’dan resmi bir heyet Şam’da resmi temaslarda bulunmuş ve Suriye Çevre Bakanı Hüseyin Makluf ve Dışişleri Bakanı Feysal Mikdad ile görüşmüştür(49).

Esed rejimi bu plana onay verirse, Lübnan hükümeti her ay 15 bin Suriyeli mülteciyi Suriye’de oluşturulacak geçici kamplara nakledecektir. Nakledilecek grupların Suriye’den geldikleri yerlere göre tasnif edilmesi düşünülmektedir(50). Bu planın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği net olmasa da bu haberin üzerine Lübnan’dan Avrupa’ya kaçmaya çalışan Suriyeli mültecilerin sayısında ciddi bir artış meydana gelmiştir. Örneğin 150 kişinin bulunduğu botun batması sonucunda 94 kişinin cesedine ulaşılmıştır(51). Nitekim Lübnan’dan Kıbrıs’a, Yunanistan’a ve İtalya güneyine giden deniz yolu uzun olmakla beraber, mültecilerin durumu taşındıkları botlar açısından da oldukça tehlikelidir.

Ürdün ise Esed rejimi ile ilişkilerini normalleştirmesinin ardından Suriyeli mültecilere ilaveten yeni bir sorun ile karşı karşıya kalmıştır. Ürdün hükümeti Esed rejiminin Ürdün’e ve Ürdün üzerinden Körfez ülkelerine yönelik uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele etmeye başlamıştır. İlişkilerin normalleşmesi ile umduğunun aksine Suriyeliler geri dönmezken, Suriye’den ülkeye Captagon adıyla bilinen uyuşturucu madde gelmeye başlamıştır(52). Suriye’nin resmi ihracatı 0,8 milyar dolar iken(53), dünyanın farklı noktalarında Suriye menşeli ele geçirilen uyuşturucunun değerinin 6 milyar dolar olduğu değerlendirilmektedir(54).Yakalanmayan uyuşturucu sevkiyatları ile beraber, Esed rejiminin yurtdışına kaçırdığı uyuşturucunun toplam değerinin 30 milyar dolar olduğu değerlendirilmektedir(55). Uyuşturucu ticareti için Lübnan geleneksel rota iken, Ürdün ile ilişkilerin düzelmesi ile Lübnan üzerinden giden deniz güzergâhına ek olarak yeni bir kara güzergâhı oluşmuştur. Ürdünlü yetkiler için bu uyuşturucu sevkiyatları ciddi bir sorun haline gelmiştir(56). Öyle ki, zaman zaman Esed rejimi ve İran’a bağlı milisler(57) ile Ürdünlü güvenlik güçleri arasında uyuşturucu kaçakçılığından dolayı çatışmalar da yaşanmaktadır(58).

Sonuç

Lübnan ve Ürdün’de yaşayan Suriyeli mülteciler demografik anlamda iki ülke için de ciddi bir yük oluşturmaktadır. Lübnan’da her dört kişiden biri Suriyeli mülteciyken, Filistinli mülteciler ile beraber bu oran %29’a çıkmaktadır. Ürdün’deki Suriyeli, Filistinli ve Iraklı mülteciler toplam nüfusun %37’sine tekabül etmektedir. Özellikle Lübnan gibi farklı etnik ve mezhebi yapıların hassas dengesi üzerine inşa edilmiş bir devlet için neredeyse tamamı Sünni Araplardan oluşan Suriyeli mülteciler apayrı bir yük oluşturmaktadır. Covid-19 pandemisi ve uluslararası boyutlara varan enerji fiyatlarındaki artışlar ve enflasyon sürecinde bu yük daha da belirgin bir hâle gelmiştir. Özellikle Lübnan gibi finansal krizlerin ortasında, Beyrut limanı patlaması gibi elim hadiselerin neden olduğu acı tablo ve hükümet krizin her daim devam ettiği bir ülke için Suriyeli mültecilerin oluşturduğu sorunları yönetmek daha da zor olmaktadır. Bu bağlamda Lübnan’ın Suriyeli mültecileri 2015 Mayıs’ından bu yana kayıt altına almaması ve adeta “ya gidecekler ya da gidecekler” gibi politikayı benimsemesi dikkat çekmektedir.

2018 yılında Esed rejiminin Suriye’nin batısı ile güneyinde kontrolü sağlamasının ardından, Lübnan ve Ürdün’deki Suriyeli mültecilerin geldiği yerleşim yerlerindeki çatışmalar son buldu. Bunun üzerine iki devlet de Esed rejimi ile ilişkileri normalleştirme arayışına girip Suriyeli mültecilerin geri dönüşü için bazı anlaşmalar yapmıştır. Bunun sonucunda da 2019 yılına gelindiğinde iki ülkede bulunan toplam 2,9 milyon Suriyeli mülteciden yalnızca 52.000’i geri dönmüştür. Geri dönenlerin Esed rejimi tarafından verilen tüm garanti ve güvencelere rağmen sorguya çekilmesi; işkenceye, tacize ve tecavüze maruz kalması ile zorla askere alınması sonucunda günümüze kadar sadece 28.000 kişi geri dönmüştür. Özellikle silahaltına alındıktan sonra sivilleri hedef alma veya YPG ile aynı safta yer alıp Türk askerine karşı cepheye sürülme durumları, Suriyeli mültecileri geri dönmekten vazgeçiren önemli unsurlar arasında yer almaktadır.

2019 yılındaki istisnai durum bir kenara bırakılırsa, Lübnan ve Ürdün hükümetinin Esed rejimi ile anlaşmasından sonra Suriye’ye geri dönüşler hızlanmamış, tam aksine yavaşlamıştır. Esed rejimi ilişkileri düzelttikten ve kazanımlar elde ettikten sonra, iki ülke ile yaptığı anlaşmaları ihlal etmiş ve Suriyeli mültecilerin geri dönmesini zorlaştırmıştır. Söz konusu bu tecrübe, Esed rejiminin Suriyeli mültecileri istememesi ve Suriye’nin demografik yapısını değiştirme arzusunu göstermektedir. Nitekim Esed rejiminin iddiasına göre 2011’de yaşanan halk ayaklanmasının sebebi rejimin baskıcı politikaları değil, Suriye’deki insan sayısının çok olmasıdır. Buna bağlı olarak da Esed rejimi Suriye’de küçük ve kontrol edilebilir bir nüfusun olmasını tercih etmektedir.

Bu raporda yer alan Ürdün ve Lübnan hükümetinin Suriyeli mülteciler ve Esed rejimi ile yakınlaşma tecrübesi, Türkiye’de yaşanan göç ve geri dönüş tartışmalarında dikkate alınması gerektiği ve bu tecrübelerden faydalanılarak politika üretilmesinin gerekliliği ortaya koymaktadır. Ürdün ve Lübnan tecrübeleri dikkate alındığında, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar tartışmasının daha somut ve daha gerçekçi ele alınacağı öngörülmektedir.


([1]) UNHCR, “Ukraine Refugee Situation”,https://bit.ly/3EYNbBc  (Erişim tarihi: 26 Eylül 2022).

([2]) UNHCR, “Syria Refugee Situation”, https://bit.ly/3DdTpvF  (Erişim tarihi: 26 Eylül 2022).

([3]) UNHCR “Syria Refugee Situation - Lebanon”, https://bit.ly/3TFpwdh  (Erişim tarihi: 20 Eylül 2022).

([4]) Hanan Elbadawi, “Syrian refugees in Lebanon: Potential forced return?”, 6 Temmuz 2018, Atlantic Council, https://bit.ly/3yWNite  (Erişim tarihi: 20 Eylül 2022).

([5]) Kareem Chehayeb, “Syrians in Lebanon fear deportation, see Europe as beacon”, 21 Temmuz 2022, The Christian Science Monitor, https://bit.ly/3VJDtZy  (Erişim tarihi: 20 Eylül 2022).

([6]) Al Jazeera, “Lebanon plans Syrian refugee repatriation within months: Minister“, 6 Temmuz 2022,https://bit.ly/3gnGH4L  (Erişim tarihi: 20 Eylül 2022).

([7]) Najia Houssari, “Lebanon decides to formally negotiate with Syria on refugee repatriation”, 7 Temmuz 2022, Arab News, https://bit.ly/3MMKEfi  (Erişim tarihi: 20 Eylül 2022).

([8]) L’Orient Today, “'Door open for Syrian refugees to return,' minister tells Lebanese counterpart in Damascus”, 15 Ağustos 2022, https://bit.ly/3eTI8qW  (Erişim tarihi: 20 Eylül 2022).

([9]) UNRWA, “Where We Work – Lebanon”, https://bit.ly/3EXi1Kp (Erişim tarihi: 20 Eylül 2022).

([10]) US Department of State, “2019 Report on International Religious Freedom: Lebanon”, https://bit.ly/3VGfXMX  (Erişim tarihi: 20 Eylül 2022).

([11])  UNHCR, “Syria Refugee Situation – Jordan”, https://bit.ly/3goVSKG (Erişim tarihi: 21 Eylül 2022).

([12])  UNHCR, “Durable solutions required for Syrian refugees in Jordan as Za’atari camp turns 10”, 29 Temmuz 2022, https://bit.ly/3VGbVEd  (Erişim tarihi: 21 Eylül 2022).

([13]) Wesley Dockery, “What’s Jordan’s policy towards Syrian and Iraqi refugees?”, INFO Migrants, 5 Ekim 2017, https://bit.ly/3scovha  (Erişim tarihi: 21 Eylül 2022).

([14]) Joe Macaron, “Syrian Refugees in Jordan and Lebanon: The Politics of their Return”, Haziran 28 2018, Arab Center Washington DC, https://bit.ly/3scPEQW  (Erişim tarihi: 21 Eylül 2022).

([15]) UNRWA, “Where We Work – Jordan”, https://bit.ly/3SgsqnG.

([16]) UNRWA, “Where We Work – Jordan”.

([17]) FINCA, “Syrian Refugees in Jordan Need Access to Finance”, 11 Nisan 2022, https://bit.ly/3eSZ1lD (Erişim tarihi: 21 Eylül 2022).

([18]) OCHA, “Registered Persons of Concern Refugees and Asylum Seekers in Jordan - Iraqi Refugees (as of 15 December 2021)”, 20 Aralık 2021, https://bit.ly/3Se8K3D (Erişim tarihi: 21 Eylül 2022).

([19]) Cumhuriyet, “Rusya'dan Astana'da öneri geldi: Suriye’de ‘dört güvenli bölge’”, 4 Mayıs 2017, https://bit.ly/3scQWLM (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([20]) Selen Temizer ve Burak Karacaoğlu, “Suriye iç savaşı İdlib'de düğümlendi”, 1 Eylül 2018, Anadolu Ajansı, https://bit.ly/3yW2EOw (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([21]) Kutluhan Görücü, “Odak: İkinci Yıl Dönümünde Bahar Kalkanı Harekatı ve Barışın Tesisi”, 27 Şubat 2022, SETA, https://bit.ly/3SjxsQj  (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([22]) Eşref Musa ve Burak Karacaoğlu, “Suriye'de rejim ablukasından zorunlu tahliyeler sürüyor”, 13 Mayıs 2018, Anadolu Ajansı, https://bit.ly/3ETW0fH  (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([23]) Eşref Musa, Ömer Koparan ve Adham Kako, “Doğu Guta'dan çıkmak zorunda kalanların sayısı 56 bini geçti”, 11 Nisan 2018, Anadolu Ajansı, https://bit.ly/3yWR4CU  (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([24]) Ömer Özkizilcik ve Kutluhan Görücü, “Analiz: Uzlaşıdan Kuşatmaya Dera’da Neler Oluyor?”, 14 Ekim 2021, SETA, https://bit.ly/3TgUnwY  (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([25])  Eşref Musa, “Dera'dan ayrılan ikinci konvoy İdlib'e vardı”, 22 Temmuz 2018, Anadolu Ajansı, https://bit.ly/3TH65AR  (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([26]) Middle East Monitor, “Lebanon's President urges more efforts to repatriate Syrian refugees”, 20 Ocak 2019, https://bit.ly/3TgMt6P(Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([27]) Reuters, “Lebanon calls for Syrian guarantees to speed return of refugees”, 11 Şubat 2019, https://reut.rs/3sc4M0Q (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([28]) Abbas Assi, “International Politics of Syrian Refugee Return: The Case of Lebanon”, 20 Ağustos 2019, Middle East Institute, https://bit.ly/3MNVlOz (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([29]) Laila Bassam, “Fifty thousand Syrians returned to Syria from Lebanon this year: official”, 25 Eylül 2018, Reuters, https://reut.rs/3DcSE5Z (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([30]) Al Jazeera, “Lebanon urges Arab League to readmit Syria”, 18 Ocak 2019, https://bit.ly/3DfHg9M (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([31]) Egypt Today, “Egypt to deliver natural gas to Lebanon through Jordan, Syria”, 10 Eylül 2021, https://bit.ly/3gsHMZ6  (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([32]) Cathrin Schaer, “Lebanon power deal: Beginning of the end of Syria's isolation?”, 22 Eylül 2021, Deutsche Welle, https://bit.ly/3goXdBt  (Erişim tarihi: 22 Eylül 2022).

([33]) Osama Al Sharif, “Jordan, Syria reopen border”, 17 Ekim 2018, Al Monitor, https://bit.ly/3eKUba2 (Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([34]) Ammon News, “اسماء النواب المغادرين الى دمشق الاثنين”, 17 Kasım 2018, https://bit.ly/3CGDqow (Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([35]) Sawaleif, “أول دعوة رسمية لوزير سوري لزيارة الأردن .. “وثيقة””, 22 Kasım 2018, https://bit.ly/3VVqvbh  (Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([36]) Arab News, “Jordan upgrades diplomatic ties with Syria”, 22 Ocak 2019, https://bit.ly/3gnrLn0(Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([37])Osama Al Sharif , “Why Jordan is pushing to normalise ties with the Syrian regime”, 5 Ağustos 2021, The New Arab, https://bit.ly/3gqn2RG (Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([38]) Petra, “FM holds slew of meetings on UN General Assembly sidelines”, 23 Eylül 2021, https://bit.ly/3VIrBqB  (Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([39]) Suleiman Al-Khalidi, “Syrian military chief makes rare visit to Jordan to discuss border security”, 20 Eylül 2021, Reuters, https://reut.rs/3TARjeD (Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([40]) Ammon News, “الأردن وسوريا يتفقان على تفعيل اتفاقية المياه 1987”, 28 Eylül 2021, https://bit.ly/3CMQw3K  (Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([41]) Al Monitor, “Jordan’s king, Syria’s leader speak by phone for first time in decade”, 4 Ekim 2021, https://bit.ly/3DepBze  (Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([42]) Laila Bassam, “Fifty thousand Syrians returned to Syria from Lebanon this year: official”, 25 Eylül 2018, Reuters,https://reut.rs/3DcSE5Z  (Erişim tarihi: 23 Eylül 2022).

([43]) Najia Houssari, “Lebanon decides to formally negotiate with Syria on refugee repatriation”, 7 Temmuz 2022, Arab News, https://bit.ly/3MMKEfi  (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([44]) The New Arab, “Syrian media says deal struck with Jordan to return refugees”, 14 Ağustos 2018, https://bit.ly/3s8yDHE (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([45]) World Food Program USA, “10 Facts About the Syrian Refugee Crisis in Jordan”, 14 Aralık 2021, https://bit.ly/3VFZDM6  (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([46]) UNHCR, “Nine out of ten Syrian refugee families in Lebanon are now living in extreme poverty, UN study says”, 18 Aralık 2020, https://bit.ly/3yY1rXb  (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([47])  UNHCR, “Syria Regional Refugee Response: Durable Solutions”, https://bit.ly/3ySwfII (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([48]) Human Rights Watch, ““Our Lives Are Like Death” Syrian Refugee Returns from Lebanon and Jordan”, 20 Ekim 2021, https://bit.ly/3COejAi (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([49])  L’Orient Today, “'Door open for Syrian refugees to return,' minister tells Lebanese counterpart in Damascus”, 15 Ağustos 2022, https://bit.ly/3eTI8qW (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([50]) Al Jazeera, “Lebanon plans Syrian refugee repatriation within months: Minister”, 6 Temmuz 2022, https://bit.ly/3gnGH4L (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([51])  Al Jazeera, “Death toll from Lebanon asylum seeker boat tragedy rises to 94”, 24 Eylül 2022, https://bit.ly/3D8VV5p (Erişim tarihi: 25 Eylül 2022).

([52])  Gregory Aftandilian, “The Captagon Problem in Saudi Arabia and Other Gulf States”, 22 Eylül 2022, Arab Center, https://bit.ly/3zk8OZh  (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([53]) https://oec.world/en/profile/country/syr.

([54]) COAR, “The Syrian Economy at War: Captagon, Hashish, and the Syrian Narco-State”, 27 Nisan 2021, https://bit.ly/3TgThRV (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([55])  Charles Lister, “We cannot ignore Syria’s emergence as a narco-state”, 29 Nisan 2022, https://bit.ly/3MKvQOk (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([56]) Raed Omari, “Jordan reports ‘dramatic’ increase in drug smuggling attempts from Syria”, 13 Ocak 2022, Arab News, https://bit.ly/3DaG7Aa (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([57])Suleiman Al-Khalidi, “Jordan says Iran-linked groups in Syria wage drug war along border”, 24 Mayıs 2022, Reuters, https://reut.rs/3gqtCHS (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

([58]) Yolande Knell, “Captagon: Jordan's undeclared war against Syria drug traffickers”, 18 Nisan 2022, BBC News, https://bbc.in/3yX5kvh (Erişim tarihi: 24 Eylül 2022).

 

 

Kategori Raporlar

UYGULAMA ÖZETİ

  • Suriyeli mülteciler, komşu ülkelere sığınırken çeşitli zorluklarla karşılaşmışlardır. Bazı ülkelerde, mültecilerle nasıl başa çıkılacağı konusunda anlaşmazlıklar yaşanırken, mültecilerin çoğu yaşamlarını güvence altına almak ve günlük geçimlerini karşılama sorumluluğu ile yüzleşmektedir.
  • Türkiye’deki bazı tahminler; Suriyeli mültecilerin yüzde 50’sinden fazlasının çalışma yaşında olduğunu ve işsizlik oranının yüzde 17’yi aştığını göstermektedir. Diğer taraftan bu tahminler, Türk Hükümeti ve işverenlerin mültecileri istihdam ederken ve onları işgücü piyasasına entegre ederken karşılaştıkları problemlerin çözümünde karşılaşılan sorunların ve zorlukların oranlarını da içermektedir.
  • Çalışma, öncelikli olarak Türkiye’de bulunan Suriyeli mültecilerin geçim kaynaklarını ortaya koymaya çalışmaktadır. Üç milyondan fazla Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan bir ülke olarak Türkiye’de bulunan Suriyeli mültecilerin sayısı, coğrafi dağılımı, demografik özellikleri ve istihdam durumu da çalışmada sunulan diğer konulardır.
  • Çalışmanın temel amacı, Türkiye işgücü piyasasındaki Suriyeli mültecilerin sorunlarını tanımladıktan sonra onların gelir kaynaklarının geliştirilmesine dair zorlukları ortaya koymaktır. Böylelikle, gelir kaynaklarının geliştirilmesi konusunda başlıca engeller tespit edilebilecektir. Aynı zamanda, bu alanda kalkınmaya katkıda bulunacak çeşitli mekanizmalar ve programlar oluşturulacaktır.
  • Çalışmanın hedefine ulaşması için, gelir kaynaklarının tespitinde; Türkiye’de bulunan sivil toplum kuruluşlarında (STK) çalışan Suriyeli bireylerin yanı sıra Türkiye’de farklı sektörlerde aktif iş sahibi olan (94) Suriyeliden oluşan bir ekibin temsil edildiği bir şablona itimat edilmiştir.
  • Çalışma, Türkiye piyasasındaki Suriyeli mültecilerin istihdam durumunu yansıtan birçok önemli bulguyu yansıtmaktadır. Ayrıca iş kanunları, fiziksel çalışma ortamları, çalışan ücretleri ve tazminatları bağlamında gelir kaynaklarının gelişmesini olumsuz etkileyen birçok zorluğu ortaya koymuştur. Aynı şekilde çalışma içerisinde, Türkiye piyasasında karşılaşılan istihdam sorunlarını gösteren birçok zorluğa da değinilmiştir. Ayrıca, Suriyeli mültecilerin kendisinden başka Türk Hükümeti, yerel ve yabancı STK’larca oluşturulan bir grup ana aktörle ilgili geçim kaynaklarının geliştirilmesini engelleyen bazı sorunların varlığına dikkat çekmiştir.

Bu bağlamda söz konusu zorluk ve sorunların en önemlileri şöyle sıralanabilir;

-               Suriyeli mültecilerin çalışmasıyla ilgili yasal yükümlülüklerin belirsizliği ve eksikliği.

-               Devlet kurumlarının gelir kaynaklarının oluşturulması için etkin bir politika izlememesi.

-               Suriyeli sivil toplum kuruluşları ile Türk Hükümeti arasındaki iletişimin zayıf olması.

-               Suriye ve Türkiyeli sivil toplum kuruluşları arasındaki iş birliği ve koordinasyonun zayıf olması.

-               Suriye muhalefeti açısından gelir kaynağı olabilecek sektörlerde etkili bir temsilcilerinin olmaması.

Diğer yandan gelir kaynaklarının geliştirilmesine yardımcı olan mekanizmalarla sahadaki faktörler arasındaki sorunların varlığına da değinilmiştir. Bu bağlamda en önemlileri şöyledir;

-               Suriyeli mültecilerin küçük projeler de desteklenmesine yönelik kolaylık sağlanması.

-               Suriyeli mültecilerin yetenek ve becerileri üzerine bir veri bankasının oluşturulması ve periyodik olarak güncellenmesi.

-               Türkiye’deki yetkili makamlar tarafından tanınan Suriyeli işçiler için bir sendikanın kurulması.

-               Proje sayısını arttırmak ve iş fırsatı yaratmak üzere Suriyelilere yönelik bankacılık ve yatırım prosedürlerinin kolaylaştırılması.

-               Türk ve uluslararası kuruluşlar tarafından Suriyeli mültecilere yönelik mesleki gelişim programları oluşturulması.

-               Gelir kaynaklarının geliştirilmesi için Suriye göç fonu ve tecrübelerinden yararlanma sürecinin başlatılması.

-               Suriyeli ve Türk yatırımcılar arasında büyük ortaklı endüstriyel projelerin oluşturulması.

Çalışma içerisinde; küçük ölçekli işletmelerin oluşumu, desteklenmesi ve finansmanına yönelik programları, mesleki ve teknik eğitim programlarını ve yoksul aileler için ekonomik güçlendirme programları gibi gelir kaynaklarının geliştirilmesine yönelik odaklanılması gereken başlıca ekonomik sektör ve programlar sunulmuştur.

  • Çalışmanın sonuç bölümünde, Suriyeli mültecilerin istihdam sorunlarını çözmek ve engelleri aşmak adına ana gelir kaynaklarına dair bir dizi önemli tavsiyeye yer verilmiştir.

Burada Türk Hükümeti’ne yönelik tavsiyeler önem arz etmektedir ve şöyle sıralanabilir;

-               Suriyelilerin istihdamı için veri tabanı oluşturmak ve ilgili taraflarca erişilebilir kılmak,

-               Suriyeli mültecilerin çalışma kabiliyetlerinin değerlendirilmesi için uygun kanallar oluşturmak,

-               Taahhütlü bir istihdam için mesleki eğitim programları uygulamak,

-               Türkiye İşçi Sendikası’nın gözetiminde Türkiye’deki Suriyeli İşçiler Birliği’ni kurmak,

-               Suriyeli mültecilerin istihdam durumuna ilişkin kurum ve kuruluşları desteklemek, gerekli fonları ve kolaylıkları sağlamaktır.

STK’lar tarafından yapılan öneriler şöyledir;

-               Geçim kaynaklarına yönelik programların sürdürülmesi ve geliştirilmesi için mekanizmalar ortaya koymak,

-               Girişimcilere finans sağlamak için kooperatif fonu oluşturmak,

-               Çalışma yaşına ulaşan Suriyeli mültecilerin, işgücü piyasasındaki hak ve görevleri hususunda medya aracılığıyla toplumsal bilinçlendirme kampanyaları yürütmek,

-               Savunmasız mülteci gruplara iş imkânları oluşturmak için gelir kaynakları sağlamak.

İşverenler tarafından yapılan öneriler ise şöyledir;

-               Tüm sektörlerle ortak ekonomik projeler kurabilmek için Suriyeli ve Türk iş verenler arasında koordinasyon ve iş birliğinin sağlanması,

-               Suriyeli mülteciler için mesleki eğitim ve gelişim programlarının desteklenmesi,

-               Suriyeli mültecilerin istihdamında insani boyuta odaklanılması, yasal ve maddi statülerinin sömürülmesinin engellenmesi.

 

Daha fazlası için tıklayın

Kategori Araştırmalar