Bu bülten, Ocak ayı içerisinde Suriye’de gerçekleşen en önemli siyasi ve askeri gelişmeleri derlemektedir. Siyasi açıdan bu ay en çok öne çıkan gelişme, Türkiye’nin Esed rejimi ile bir normalleşme sürecine girmiş olmasıdır. Moskova’da gerçekleşen üçlü zirvede Türkiye Savunma Bakanı ile Esed rejiminin Savunma Bakanı, Rus Savunma Bakanı’nın arabuluculuğuyla bir araya gelmiştir. Türkiye ile Esed rejimi arasındaki bu sürece dair Rusya ve ABD arasında iki farklı yaklaşımın ortaya çıktığı ve bu iki yaklaşımın iki ayrı yöne doğru çalıştığı tespit edilmiştir.
Askeri açıdan ise en çok ön plana çıkan şey İsrail’in İran’ın Suriye’deki varlığını ve etkisini sınırlandırmak üzere gerçekleştirdiği hava saldırıları olmuştur. İran Devrim Muhafızları ve Lübnan Hizbullah’ına karşı düzenlenen ve Şam Uluslararası Havaalanı’nı hedef alan hava saldırıları öne çıkmıştır. Ayrıca Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ve YPG’nin siyasi gelişmelere binaen sahadaki gücünü göstermeye yönelik askeri hareketliliği de dikkat çekmiştir.
Ocak ayının ilk günlerinde Arap devletlerinden ve İran’dan Esed rejimine yönelik siyasi adımlar atıldığına tanıklık edilmiştir. Türkiye, Rusya ve Suriye arasında Moskova’da yapılan üçlü zirvenin ardından, bu aktörler yeni siyasi gelişmeye ayak uydurmaya çalışmışlardır. İran, Türkiye ile Esed rejimi arasındaki normalleşme sürecine katılmak için bazı adımlar atmış ve bunda başarılı olmuştur. Bu bağlamda İran Dışişleri Bakanı Şam’ı ziyaret etmiş ve Beşar Esed ile bir görüşme gerçekleştirmiştir. Bu adım, İran olmaksızın Suriye’de bir çözümün olmasının mümkün olmadığının altını çizmek için yapılmıştır. Nitekim Ocak ayının sonunda Esed rejiminin Savunma Bakanı’nın Tahran’ı ziyaret etmesi de Esed rejimi açısından İran’ın bypass edilmesinin kabul edilmeyeceğini göstermektedir. İran’ın bu hamleleri sonrasında Rus Dışişleri Bakanı İran’ın Türkiye ile Suriye arasındaki sürece katılması yönünde açıklamaları olmuştur. Bu noktada iki ülke arasındaki normalleşme görüşmelerinin arabulucusu olan Rusya’nın Suriye Özel Temsilcisi’nin Şam’a gerçekleştirdiği ziyaret, Esed rejimini Türkiye ile gerçekleşecek daha üst düzeydeki bir zirveye ikna etmeye yönelikti.
Arap ülkeleri açısından, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanı’nın Şam’a yaptığı ziyaret ve bu ziyarette Suriye’nin bölgesel olarak normalleşmesini desteklediklerini açıklaması dikkate değerdir. Bu bağlamda Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı’nın yaptığı açıklamayı doğru okumak gerekmektedir. Açıklamada, Suudi Arabistan’ın müttefikleri ile Arap ülkelerinin Şam’a yönelik politikasını koordine etmeye yönelik istişarelerde olduğu dile getirilmiştir.
Suriye muhalefeti açısından ise Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü tarafından yayınlanan bir rapor öne çıkmıştır. Raporda 2018 yılında Esed rejiminin Şam’ın banliyösündeki Duma’da kimyasal silah kullandığı belgelenmiştir. Bu rapor, Suriye muhalefetinin birçok Batılı diplomat, Türkiye Dışişleri Bakanlığı ve Mısır Dışişleri Bakanlığı ile görüşmelerini sıklaştırma imkânı sağlamıştır. Suriye Devrimci ve Muhalif Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) İngiltere ve Fransa Dişleri Bakanlıkları ile bir görüşme yapmış ve bu ülkeler Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararını desteklemeye devam edeceklerini ifade etmişlerdir. Suriye dosyası ayrıca ABD’nin Türk yetkilileri ile yaptığı görüşmede ve Rusya’nın Mısır ve Suudi Arabistan ile yaptığı görüşmelerde de yerini almıştır.
Uluslararası siyasi gelişmeler incelendiğinde, Suriye’de etkin devletlerin farklı yol haritaları benimsedikleri ve buna bağlı olarak Suriye sahasında yeni ittifakların ve işbirliklerinin oluşabileceği görülmektedir. Bir yandan ABD Türkiye’yi Rusya’nın oluşturduğu Esed rejimi ile normalleşme sürecinden vazgeçirmeye çalışmaktadır. Türkiye’nin hem normalleşme sürecinden vazgeçmesi hem de YPG’ye karşı yeni bir askeri harekât düzenlememesi için Türk-Amerikan anlaşması gerekmektedir. Böyle bir anlaşmanın hayata geçirilmesi adına Türkiye ve ABD’nin iki konu üzerinde mutabık kalmaları gerekmektedir: ABD’nin YPG’ye olan desteği ve İşveç ile Finlandiya’nın NATO’ya katılma talepleri. Türkiye, ABD’nin YPG’ye olan desteğini kesmesini ve YPG’nin Türkiye sınırından 30 km uzaklaşmasını ve İsveç ile Finlandiya’nın PKK ile ilintili kişilerin iade etmesini ve YPG’nin kurduğu sözde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’ne olan desteklerini sonlandırmalarını talep etmektedir. Eğer bu konu üzerinde bir mutabakat sağlanırsa, Türkiye Rusya arabuluculuğuyla Esed rejimi ile normalleşme sürecini sonlandırabilir.
Diğer yandan Rusya, Türkiye ile olan üçlü görüşmeleri güçlendirerek Esed rejimini uluslararası topluma yeniden dâhil etme arayışındadır. Bunun için üçlü zirvenin genişletilmesi, önce İran’ın ve sonra BAE, Mısır ve Suudi Arabistan’ın da sürece dâhil edilmesini hedeflemektedir. Ancak bu yaklaşım Türkiye ile Esed rejimi arasında saha gerçekliklerindeki ciddi farklılıklar ve uzlaşması oldukça çok zor farklı yaklaşımlar içerisinde olunması sebebiyle ilerlemesi de zordur. Saha gerçekliklerinin sağladığı engellere ilaveten, Esed rejiminin Türkiye’nin taleplerini karşılamak için bir kapasitesinin olup olmadığı meçhuldür. Normalleşme sürecinin başarı ile sonuçlanması beklenmemektedir. Ancak Astana sürecine benzer bir sürecin yaşanması daha muhtemeldir. Önce hızlı ve üst düzey görüşmeler ile başlayan sürecin zamansal sınırları ve yol haritasını belirle(ye)meden, siyasi bir çözüme doğru ilerlemeden ve bir uzlaşı sağlanmadan bunun sürüncemede kalması beklenmektedir.
YPG açısından değerlendirildiğinde, YPG’nin ittifaklarını genişletmeye ve Suriye muhalefetinin içinden yeni grupları kazanmaya çalıştığı görülmektedir. Böylelikle kendi pozisyonunu olası bir Türkiye-Esed rejimi anlaşması veya normalleşmesine karşı hazırlamaktadır. Nitekim YPG gerçekleşen görüşmeleri kendisinin aleyhinde olduğunu değerlendirmektedir. YPG’nin üst siyasi çatısı olan Suriye Demokratik Konseyi, Kamışlı’da Suriye Ulusal Birlik Partisi ile Suriye’nin geleceğine dair ortak vizyon ve ortak değerler üzerinde anlaştıklarını deklare ettiler. Suriye Demokratik Konseyi Eşbaşkanı Amina Omar bu mutabakatın gelecek dönemdeki iş birliği için bir zemin oluşturduğunu ve ortak siyasi kurullarda bu mutabakatın genişletileceği ve detaylandırılacağını belirtmiştir. Suriye Ulusal Birlik Partisi’nin Genel Sekreteri Aram Domani ise Suriye Demokratik Konseyi ile Suriye’de çoğulcu, âdemi merkeziyetçi bir sistemin kurulması gerektiği konusunda uzlaştıklarını açıkladı.
Ocak ayının başında İsrail, Şam Uluslararası Havaalanı’na yönelik bir hava saldırısı gerçekleştirdi ve bölgedeki İran Devrim Muhafızları ile Lübnan Hizbullah’ına ait unsurları hedef aldı. Hava saldırısı sonucunda Şam Uluslararası Havaalanı 10 saat boyunca çalışmalarını durdurdu ve böylelikle ikinci kez İsrail hava saldırıları böyle bir etki gösterdi. Rejim ilk defa Haziran 2022’de havaalanı çalışmasını İsrail hava saldırıları nedeniyle durdurmak zorunda kalmıştı. Tüm bunlara rağmen söz konusu hava saldırıları İsrail’in genel stratejisinden ayrışmamaktadır ve kara, deniz ve hava yoluyla olan silah sevkiyatlarını hedef alarak İran’ın Suriye’deki etki alanını sınırlandırmayı amaçlamaktadır.
Beş yılın ardından, Halep’in doğusundaki El Cerrah Askeri Hava Üssü Rusya ve Esed rejiminin ortak kullanımı için tekrar faaliyete alınmıştır. Hava üssü 2017’den beri kullanılmamaktaydı. Savaşın ilk yıllarında Esed rejimi bu hava üssünden hareketle Halep vilayetinin doğu bölgelerini hedef almaktaydı. 2013 yılında Esed rejimi bu hava üssünü kaybetmişti. Hava üssünün YPG kontrolündeki Menbiç bölgesi ile Suriye Milli Ordusu’nun kontrolündeki Kuzey Halep bölgesine yakınlığı sebebiyle stratejik bir önemi bulunmaktadır.
Kuzeybatı Suriye’de HTŞ rejim savunma hatlarına yönelik Güney İdlib, Batı Halep ve Kuzey Lazkiye bölgelerinde dört askeri operasyon düzenlemiştir. Geçtiğimiz Aralık ayında toplam sekiz operasyon gerçekleştirmişti. İngimasi olarak isimlendirilen bu saldırılar sadece HTŞ unsurları ile sınırlı değildi. Ensar el Tevhid ve El-Kaide’ye biatlı Hurras Ed-Din grupları İdlib’in güneyinde Esed rejimine karşı operasyonlar düzenlediler. HTŞ bu operasyonları olumlu karşılamış ve karşı çıkmamıştır. Bilindiği üzere, HTŞ uzun süredir küresel cihat hareketlerini yerelleştirmeyi ve kendi kontrol alanı içinde tutma amaçlı, bu tarz yapıların etki ve operasyon alanını sınırlandırmaktaydı. Diğer bir gelişme olarak, Suriye’den Ukrayna’ya giden küçük bir savaşçı hareketliliği devam etmektedir. İdlib’te bulunan bazı yabancılar – özellikler Çeçen uyruklu olanlar – Suriye’yi terk edip kaçakçılar vasıtasıyla Ukrayna’ya gitmektedirler. Bu unsurlar, HTŞ’nin İdlib’te onlar üzerindeki sınırlandırıcı politikaları, Suriye’deki görece sakin ortam sebebiyle, aktif çatışmanın devam ettiği Ukrayna hattını tercih etmektedirler.
Suriye’nin doğusuna ilişkin YPG/SDG’nin Genel Komutanı Mazlum Abdi Ayn el Arab’ın (Kobane) Kürtler için sembolik önemi sebebiyle, Türkiye’nin Şubat ayında bu bölgeye askeri operasyon düzenlemesini beklediğini açıklamıştır. Türkiye’nin tehditlerinin ciddi olduğunu ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim öncesi oy kazanma hedefiyle bu operasyonu yapmasını öngördüğünü belirtmiştir.
YPG kendi kontrol alanında gerçekleştirdiği güvenlik operasyonları kapsamında Kamışlı yakınlarındaki Tel Hamis’e bağlı El Kayravan köyünde bir silah ve mühimmat deposu tespit ettiklerini ve bu depoda intihar saldırısı için gerekli ekipmanlar bulunduğunu açıkladı. Ayrıca YPG’ye bağlı İç Güvenlik Güçleri (Asayiş) tarafından Kamışlı bölgesinde gerçekleştirilen diğer operasyonlar sonucunda İŞİD ile çalıştıkları gerekçesiyle 36 kişinin tutuklandığını belirtildi.
Suriye’nin güneyindeki Dera bölgesindeki kaos devam etmektedir. Bölgedeki tutuklanmalar ve suikast saldırıları sürmektedir. Dera vilayetinde 16 hukuksuz tutuklama vakası ve siviller, eski ÖSO unsurları ve rejim unsurlarına yönelik 31 suikast girişimi yaşanmıştır.
6 Şubat tarihinde Türkiye merkezli 7.5 ve 7.8 büyüklüğündeki depremler, Suriye’nin kuzeybatı bölgesini de etkiledi ve depremde oluşan yıkım sonucunda Suriye’de 5 bin 900 kişi hayatını kaybetti ve binlerce kişi de yaralandı. Suriyeli muhaliflerin kontrol ettiği bölgede 137 yerleşim yeri depremden etkilendi. Depremden olumsuz etkilenen insan sayısının bir milyonun üzerinde olduğu ve bunun bölgede yaşayan toplam nüfusun dörtte biri olduğu değerlendirilmektedir. Kuzeybatı Suriye’de hayatını kaybeden insanların sayısı 4,540 olmuştur. Yaralanan kişi sayısı ise 7,789 olmuştur. Bölgede 1,869 bina yıkılırken, 8,731 bina ağır veya orta ölçekli hasar görmüştür. Bölgede bulunan 55 sağlık tesisi kısmen zarar görmüş veya yıkılmıştır. Bölgedeki sağlık alt yapısı COVID-19 salgını, kolera salgını ve diğer sağlık sorunları devam ederken deprem sebebiyle bölgedeki ihtiyaçları karşılayamadı. Bu aylık bülten Şubat 2023’teki deprem felaketinin Suriye’de oluşturduğu siyasi, ekonomik, insani ve güvenlikle ilgili sonuçlara odaklanmaktadır.
Suriye’de alışık olunduğu üzere, Esed rejimi depremi diğer insani konularda da yaptığı gibi siyasi amaçları doğrultusunda araçsallaştırmıştır. Depremin ilk saatlerinden itibaren Esed rejimi Suriye’deki depremzedelere gelecek insani yardımlardan siyasi çıkar elde etmek için adımlar atmıştır. Bu bağlamda Esed rejimi Birleşmiş Milletler’e ve üye ülkelere acil yardım talebinde bulunmuştur fakat deprem bölgesinin neresi olduğu tanımlanmamıştır. Esed rejimi lideri Beşar Esed’in Halep’e depremden dört gün sonra yaptığı ziyaret sonrasında deprem bölgelerinin neresi olduğunu tanımlamıştır. Böylelikle Esed rejimi gelen insani yardımların deprem bölgesine değil, kendi kontrol alanlarına gelmesini sağlamıştır. Buna ilaveten, Esed rejimi ile iletişim kanallarını ve diplomatik ilişkilerini tekrar canlandırmak isteyen fakat çekimser davranan devletler açısından deprem önemli bir fırsat sağlamıştır. İnsani yardım örtüsü altında Şam ile doğrudan diplomatik temaslar gerçekleştirmişlerdir. ABD ve Avrupalı ülkelerin deprem sebebiyle Esed rejimine karşı olan yaptırımları hafifletmesi bu çekimser ülkeleri cesaretlendirmiştir. Arap ülkeleri ve Batılı ülkelerden birçok diplomat Şam’ı ziyaret etmiş ve diplomatik temaslarda bulunmuştur. Üst düzey ziyaretler arasında Ürdün, BAE ve Mısır Dışişleri Bakanı’nın Şam ziyaretleri dikkat çekmektedir. Gerçekleşen ziyaretlere ilaveten, yıllar sonra ilk defa Mısır Cumhurbaşkanı Abdelfettah Sisi doğrudan Beşar Esed ile telefon konuşması gerçekleştirmiştir. İlaveten, Beşar Esed Umman Krallığı’na resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir ve Umman Sultanı ile görüşmüştür.
Ancak bu devletlerin insani diplomasi bağlamında gerçekleştirdikleri bu diplomatik temasların sadece Esed rejimine yönelik olmasına karşın Suriye muhalefetini kapsamamasından aceleci çıkarımlarda bulunulmamalıdır. Bu temasların bir deneme olduğu ve sürecin işleyişine göre ve ülkelerin beklentilerinin karşılanıp karşılanmamasına göre bu diplomatik temasların devam edip etmeyeceği belirlenecektir.
Diğer yandan Türkiye ile Esed rejimi arasındaki görüşmelerin de deprem sebebiyle aksadığı ve Türk tarafının deprem ile ilgilendiği gözlemlenmiştir. Görüşmelerin deprem öncesi de duraksama sinyalleri vermesinden ötürü Türkiye ile Esed rejimi arasındaki normalleşme çabalarının ne denli zor olduğu ve bu görüşmelerin altını dolduracak dinamiklerin olgunlaşmadığı gözlemlenmektedir. Saha gerçeklikleri değişmeden, Türkiye ile Esed rejimi arasındaki siyasi ve diplomatik ilişkilerde yeni bir sayfanın açılmasının düşük bir ihtimal olduğu değerlendirilmektedir.
HTŞ depremden önce Lazkiye’nin kuzeyindeki Kibene cephesindeki Tel El Burkan mevzisindeki rejim unsurlarına yönelik askeri operasyon düzenlemiştir. Operasyon sonucunda 10 rejim unsurunun hayatını kaybettiği belirtildi. HTŞ’nin düzenlediği bu operasyonun amacının, kendisinin vazgeçilmez olduğunu ve görmezden gelinebilecek bir aktör olmadığını hatırlatmak olduğu değerlendirilmektedir. Şubat ayının sonlarına doğru ise HTŞ’ye bağlı unsurlar Afrin’den Azez’e doğru giden yolun üzerindeki Kafr Cenne’deki Sultan Murad Tümeni’ne ait Öncü Kamp’ı bastı. Baskın sonrası Suriye Milli Ordusu’na bağlı birliklerin harekete geçip bölgeye konvoylar göndermesi ve Türk tarafının baskıları sonucunda HTŞ birliklerinin bölgeden çekildiği aktarıldı. HTŞ’nin bu hamlesi SMO içerisindeki Üçüncü ve İkinci Kolorduları arasındaki çekişmelerin yükseldiği bir dönemde ve HTŞ’ye yakın olduğu bazı birliklerin Şehba Topluluğu adında ilan ettikleri yeni yapı sonrası gelmektedir. Bilindiği üzere Üçüncü Kolorduya bağlı Ahrar el Şam Doğu Sektörü, Ahrar el Tevhid ve Nureddin Zengi Hareketi yeni bir birliktelik ilan etmişti.
Diğer yandan İsrail İran’ın Şam ve Güney Suriye’deki varlığına yönelik askeri ve güvenlik hedeflerine karşı düzenlediği hava saldırılarını sürdürmüştür: 1) Şam’ın Kafr Suse mahallesindeki apartman, İran Devrim Muhafızları’na bağlı komutanların yaptığı bir toplantı esnasında imha edildi. 2) Şam’ın güneyindeki Seyyidina Zeynep türbesinin yakınlarındaki İran karargâhı hedef alındı. 3) Esed rejime bağlı Birinci Tümen’in 91’inci Tugayı’nın bulunduğu El Marana ve El Mukayliba’daki iki ayrı üs bombalandı. 4) Şam’ın batısındaki El Kisve’ye yakın Cebel El Mana’daki Birinci Tümen’e bağlı Hava Savunma bataryaları hedef alındı. 5) Suveyde vilayetinin kırsal bölgesindeki Şahba kasabasının yakınındaki Tel El Masih’deki radar sistemi imha edildi. Göründüğü üzere İsrail, İran’ın depremi fırsata çevirerek Lübnan Hizbullah’ına insani yardım kisvesi altında silah ve askeri ekipman göndermesinden endişelenmektedir. Bilindiği üzere, İran kara ve hava yoluyla Suriye’ye insani yardım göndereceğini ilan etmiştir. Bu açıklama İsrail’in endişelerini artırmıştır. Nitekim İsrail önceki tarihlerde Suriye’ye giden insani yardım adı altında İran’in silah ve askeri ekipmanlarını tespit etmiş ve hedef almıştır.
Dera bölgesinde ise siyasi ve güvenlik kaosu devam etmektedir. Bölgede sivil ve rejim ile muhaliflere bağlı askeri hedeflere karşı suikastler sürmektedir. Dera’nın batısındaki İnkil-Casim yolu üzerindeki, Dera’nın batısındaki Yadude-Muzayrib yolu üzerindeki ve Dera şehir merkezindeki El Matar mahallesindeki birçok rejim kontrol noktası hedef alınmıştır.
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Türk güvenlik operasyonu iki haftalık aranın ardından tekrar canlanmıştır. Yapılan ilk SİHA operasyonu Ayn El Arab (Kobane) yakınlarındaki Manaz köyünde sözde Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin Finans Departmanı’ndaki muhasebe arabası hedef alınarak etkisiz hale getirilmiştir. Gerçekleştirilen diğer bir SİHA operasyonunda ise Kamışlı kırsalındaki Halil Münci’nin aracı hedef alınmıştır. YPG kaynakları kendisinin sivil olduğunu iddia ederken, Türk yetkililer kendisinin Kasım ayındaki İstanbul İstiklal Caddesi saldırısı ile irtibatlı olduğunu belirtmişlerdir. Buna ilaveten YPG bir savaşçısının ve iki sivilin bombalı araç saldırısı sonucunda hayatını kaybettiğini ifade etmiştir.
Kahramanmaraş merkezli gerçekleşen iki depremin Suriye’de oluşturduğu yıkım Türkiye’deki kadar büyük olmasa da 5 bin 900 kişi hayatını kaybetmiştir. Suriyeli muhaliflerin kontrol ettiği bölgelerdeki can kaybı 4 bin 400 seviyesindeyken, Esed rejiminin kontrol ettiği bölgelerdeki can kaybı bin 414 olmuştur. Deprem esnasında yıkılan bina ve ağır veya orta ölçekli hasar görmüş binaların çoğunluğu Suriyeli muhaliflerin kontrol ettiği Haram, Sarmada ve Cinderes üçgeni içerisindedir. Ancak Türkiye’den farklı olarak, Suriye’deki can kaybı olması gerektiğinden fazla olmuştur. Nitekim depremin gerçekleşmesinin ardından özellikle Suriyeli muhaliflerin bölgelerine insani yardım ulaşımı aksamıştır. Bölgeye ilk insani yardım depremden üç gün sonra ulaşmıştır. Ayrıca bölgeye yurtdışından sadece 18 kişiyi kapsayan iki arama-kurtarma ekibi gitmiştir. Bölgedeki depreme müdahale genellikle Suriyelilerin oluşturduğu ve AFAD’ın eğittiği Beyaz Baretliler gerçekleştirmiştir. Buna ilaveten Suriye Milli Ordusu da imkânları ölçüsünde deprem sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Suriyeli muhaliflerin kontrol ettiği bölgelere 9 Şubat ile 17 Şubat arasında toplamda 399 tır ayni yardım ulaşmıştır. Bölgeye yönelik toplanan ve vaat edilen nakdi yardım ise $560,338,940 – $658,025,433’dır. Bölgeye yapılan ayni yardımlar açısından yaşanan en önemli aksaklık BM’nin uygulaması sebebiyle oluşmuştur. Cilvegözü-Bab El Hawa sınır kapısı için BM Güvenlik Kurulu Kararı gereğince izin bulunmaktadır. Bölgeye giden diğer kapılar için izin yoktur. Söz konusu bu kapıya lojistik anlamda ulaşımda sorunlar yaşanması sebebiyle yardım gönderilememiştir. Bölgeye giden diğer sınır kapıları üzerinden insani yardımların ulaştırılması için Esed rejimi gelen baskılar sonucunda ancak depremden 8 gün sonra geçici olarak izin vermiştir.
Esed rejimi tarafından kontrol edilen bölgelerde ise depremin oluşturduğu hasarın Lazkiye vilayetinin Hatay’a sınır bölgeleri ile Halep şehir merkezi ile sınırlı kaldığı görülmektedir. Ayrıca Hama vilayetinde de nispeten küçük hasarlar meydana gelmiştir. Buna karşın Esed rejimi bölgelerine kıyasla daha hızlı ve daha fazla insani yardım geldiği görülmektedir. Esed rejimi tarafından kontrol edilen bölgelere düzenlenen 93 uçak seferi ile toplam 100,822,802 ayni yardım ulaştırılmıştır. Buna ilaveten kara yoluyla 390 tır ayni yardım gönderilmiştir.
Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi ; Suriye’de ve bölgede politik,ekonomik ve sosyal alanlarda karar alıcılara destek veren ve referans olan bir kurum olmak amacıyla Kasım 2013’te İstanbul’da kurulmuş olan bağımsız bir düşünce kuruluşudur.
Vizyonu;Suriye’nin toplumsal ve bilimsel olarak yeniden inşasında öncü olan,stratejilerin belirlenmesinde rol alan ve yön verebilen durumda olmaktır.
Misyonu;araştırmaları gerçekçi ve ayrıntıcı bir bilinçte yaparak, ihtiyaçları ve beklentileri en iyi şekilde tespit edip bunları karşılamaya yönelik planlar yapmaktır.
Omran Merkezinin yıllık araştırmalarının bir özeti şeklinde, Suriyeli ve Türk yorumcularla fikir alışverişi ortamını desteklemek amaçlı olarak Omran Stratejik Araştırmalar Merkezi (OMRAN) ve Siyasal Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı (SETA) işbirliği çerçevesindeki 25 Mart 2016 tarihli 10:00 – 12:30 saatleri arasında gerçekleşecek olan ‘’SURİYE KRİZİ VE GÜVENLİK TEHDİTLERİ’’ konulu panel çalışmamıza davetlimizsiniz.
Saygılarımızla
OMRAN CENTER FOR STRATEGIC STUDIES
OMRAN STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ