İran ve dünya siyasi tarihinde “ Azerbaycan Krizi” ( Bohran-e Azerbaycan) olarak adlandırılan olgu Azerbaycan Milli Hükümeti’nin kod ismidir. Tebriz başkentliğinde kurulan Azerbaycan Milli Hükümeti (1945-46) küresel sistemi nitelik değişimine zorlamıştır. Söz konusu hükümet, Orta Doğu ve dünyada ABD’yi daha aktif politika üretmeye itmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra SSCB karşıtı ABD’nin aktif politika üretmeye kalkışması “ Soğu Savaşın” başlanması ile sonuçlanmıştır. Azerbaycan Milli Hükümeti, Soğu Savaşın ortaya çıkmasını tetikleyen ve bu sürecin ilk somut güç çekişme alanı olmuştur.
Azerbaycan Milli Hükümetin küresel nitelikteki önemi, onun yorum ve çözümleme çalışmalarını da zorlaştırmıştır. SSCB yakınlığı ile bilinen Azerbaycan Milli Hükümeti hakkında tarafsız rapor ve çalışma bulmak ciddi şekilde zordur. 1945’ten günümüze kadar Azerbaycan Milli Hükümet hakkında yazılar Soğuk Savaş mantığı ve zihniyeti çerçevesinde yazılmıştır. Soğuk Savaşın yaratığı sert, dışlayıcı ve komplocu politik ortamı çerçevesinde Azerbaycan Milli Hükümetinin kuruluşu “ SSCB’nin komplosu” olarak değerlendirilmiştir.
Soğuk Savaşın bitmesinin ardından Azerbaycan Milli Hükümet hakkındaki yargı değişmeye başlansa da ama söz konusu siyasi oluşumun ortaya çımasında etkili olan iç ve dış faktörlerin etkisi doğru ve tarafsız şekilde yorumlanmamıştır.
Azerbaycan Milli Hükümeti, bütün büyük ve tarihi niteliği olan siyasal ve sosyal olgular gibi çok çeşitli faktörlerin etkisi sonucu doğmuştur. Milli Hükümetin ortaya çıkmasında hem küresel sistemde gerçekleşen olaylar hem de ülke içinde cereyan eden siyasal, ekonomik toplumsal ve kültürel faktörler etkili olmuştur. Başka bir ifade ile Milli Hükümet, kürse sistemdeki trendler ile ülke içinde süreçlerin anlamlı bütünleşmesi ve birleşmesinden doğmuştur. Yazımızın amacı yukarıda belirtmeye çalıştığımız hususlar - küresel sistemdeki trendlerin ülke içinde faktörler ile anlamlı bütünleşmesi- ışığında Milli hükümetin doğuşunu analiz etmeye çalışmaktır.
Rıza Han İktidarı ve Azerbaycan Politikası
Kaçarlar döneminde (1780-1924) Azerbaycan İran’ın ticaret ve sanayi merkezi olarak tanınıyordu. Azerbaycan ekonomik alanda birinci güç siyasi alanda ise ikinci merkez konumdaydı. Başka bir ifade ile Tebriz, başkent Tahran’dan sonra İran’ın ikinci siyasi ağırlığı olan kent sayılmaktaydı. Fethali Şah döneminden başlayarak Tebriz, veliahtların oturduğu bölge olmuştu. Bu durum, Tebriz’in siyasal ve ekonomik anlamda öneminin artması anlamına gelmekteydi. Tebriz’de de Tahran’da olduğu gibi bir saray ortaya çıkmış, bu sarayın varlığı sebebi ile Azerbaycan’ın yabancı ülkeler gözünde önemi artmıştı. Diğer taraftan sarayın varlığı sebebi ile de başkentin siyasal sürecinde etkisi daha fazla olmuştu. Abbas Mirza, Müzefferudin Şah ve Mehmet Ali Şah, kendi veliahtlık dönemlerinde Tebriz’de vali olarak çalışmışlardır.
Güney Azerbaycan’ın jeopolitik konumu ve dönemin siyasal koşulları nedeni ile dış ticaret ciddi gelişme göstermişti. Bu dönemde İran’ın güney sınırı İngiltere kontrolünde olduğu için ticaret yoluna kapatılmıştı. İran’ın doğu sınırlarında Afganistan olduğu için ticarete uygun değildi. İran’ın en önemli ticaret bölgesi, Azerbaycan eyaletiydi. Hem Rusya hem Osmanlı ile sınırı olan Azerbaycan’da tüccarların bu bölgeler ile önemli ticari ilişkileri vardı. Bu durum, Tebriz’de ticaretin gelişmesine neden olmuştur.
Güney Azerbaycan’ın İran siyasal ve ekonomik hayatındaki önemi, 1924 ‘te Rıza Han Pehlevi’nin iktidara gelmesi ile değişmeye başlamıştır. Kendisini “Pers Kralı” olarak ilan eden Rıza Han ordu, iktisat ve toplumun bütün güç odaklarını denetimine almıştır. Rıza Han 1926 yılından sonra (saltanat töreninden sonra) devlet mekanizmasını kendisine bağlamıştır. Rıza Han’a direnç gösterebilen partiler ve politikacılar susturulmuşlardır. Rıza Han 1927 yılında partileri yasadışı ilan ederek siyasileri tutuklamaya başlamıştır. Aşırı baskıcı yöntemler uygulayarak toplumun direnç gösteren kurumlarını çökertmiştir. Hassam Modderres, Kaçar hanedanına mensup olan Dr. Muhammed Musaddık ve Hasan Pirniya gibi ünlü siyasi adamlar meclisten uzaklaştırılmıştır. Rıza Şah iktisadi çalışmaları da kendi elinde toplamıştır. Rıza Şah döneminde kurulan fabrikalar ya Şah’ın özel mülküdür veya ortaklığında kurulmuştur.
Rıza Han sadece siyasal ve iktisadi yapıyı değiştirmekle yetinmemiş, ülkenin toplumsal, kültürel ve etnik yapısını da değiştirmeye yönelmiştir. Rıza Han göçebe aşiretleri zorunlu iskâna yönelmiştir. “Tahta Kapı” politikası diye adlandırılan bu politika süresinde direnç gösteren bütün aşiretler çok kanlı bir şekilde itaate zorlanmışlardır.
Rıza Han kültürel farklılığı ortadan kaldırmak ve Farslaşmayı geliştirmek için 1927’de “Düşünce Geliştirme Kurumu”nu kurmuştur. Bu kurumun görevi kültürel farklılıkları ortadan kaldırmak ve türdeş bir milli kimlik oluşturmaktır. Rıza Şah ulus-devlet anlayışını yaygınlaştırmaya çalışmıştır. Bu amaç merkeziyetçi bir devleti ve türdeş bir halkı gerektirmekteydi. Rıza Han bundan dolayı çeşitli etnik kimlikleri inkâr politikasını benimsemiştir.
Modern İran’ı kurmayı amaçlayan Rıza Han şoven bir Fars milliyetçiliği anlayışına sarılmıştır. Rıza Han’ın modernleşme için kullandığı araçlar dinsizleştirme, kavimcilikle mücadele, Fars milliyetçiliğini yayma, eğitim sistemini geliştirme ve devlet kapitalizmidir”
Rıza Han iktidara geldikten sonra Tebriz ve Azerbaycan’ın sahip olduğu bütün güç ve ayrıcalıklarını almaya çalıştı. Aşırı merkeziyetçi zihniyete sahip olan Rıza Han Azerbaycan’ın merkezi yönetimde siyasi etkinliğini kırdı. Tebriz siyasi etkinliğinin kırılmasını ardından ekonomi alanda da güçsüzleşmeye başladı. Türkiye ve Kafkas sınırlarının kapatılması Güney Azerbaycan ekonomisine zarar verdi. Rıza Han’ın Tahran’ı ekonomik bir güç haline getirmeye çalışması Azerbaycan’a büyük zarar vermişti. Çünkü bu politikanın sonucu olarak esnaf Tahran’a göç etmek zorunda kalmıştır. Rıza han iktidara geldiği zaman İran’ın diğer bölgeleri ile karşılaştırdığımızda Azerbaycan gelişmiş düzeyde sanayi merkezi idi. Rıza Han’ın hedefi Azerbaycan’da olan sanayi ve iş merkezlerini ya Tahran’a çekebilmesi veya yok edebilmesi doğrultusundaydı. Tahran’ın ekonomik merkez olması Azerbaycan’da işadamlarını yoksullaştırmış ve Tahran’a göç etmek zorunda bırakmıştır. Rıza Han’ın politikası sonucu kitlesel yoksulluk ortaya çıktı ve Azerbaycan halkının ekonomik durumu çok zorlu bir döneme girdi. Chon Foran yukarıdaki tarihi gerçekleri “Rıza Han’ın politikaları neticesinde Tahran’ın gelişmesi ve kalkınmasına karşın ticaret ve tarım zengini olan Azerbaycan fakirleşti” ifadesi ile özetlemektedir. Azerbaycan’ın merkezi Devlet tarafından bilinçli ve planlı olarak yoksullaştırma politikası Tahran ’da ki basın çalışanlarının da dikkatini çekmişti ve çeşitli itiraz yazıları yazılmıştır.
İran’a modernleşme olgusunun taşıyıcıları, Azerbaycan Türkleri olmuştur. İlk modernleşme çabası Abbas Mirza tarafından Azerbaycan’da gerçekleşmiştir. (dip not-arif keskin). Bu sebepten ilk modern okul, basım ve gazete Azerbaycan’da çıkmıştır. Söz konusu sebepten dolayı Azerbaycan’da geniş bir aydın kesim oluşmuştu. Azerbaycan Türkçesini seven ve bu dilde edebi çalışmalarda bulunan kesim ortaya çıkmıştır. Rıza Han’ın kültür politikası Azerbaycan Türk dilini ve kültürel hayatının mahvedilmesi doğrultusundaydı. Rıza Şah’ın Türkçe konuşmak yasaklanmıştı. Bu yasağın kapsamı o kadar genişlemiştir ki, yas meclislerinde Türkçe ağıt söylemek suç sayılmıştır.
Türk dilinin mahvı doğrultusunda büyük çapta kültürel ve psikolojik savaş başlatılmıştır. Kaçarlar(1780-1925) döneminde Azerbaycanlı olmak ayrıcalık idiyse de, Pehlevi dönemi aşağılık konumuna getirilmeye çalışıldı. Kültürel-psikolojik savaş Azerbaycan Türklüğünü milli kimliğinden uzaklaştırmayı amaçlamıştır. Türklük aşağılanırken Azerbaycanlıların Türk olmadığı vurgulanmıştır. Azerbaycan Türkleri, Türkçe konuştukları için aşağılanmışlar ve etnik olarak Ari oldukları savı ile yüceltilmişlerdir. Bu ikili ve karmaşık politika, eş zamanlı “aşağılama-yüceltme” politikası olarak nitelenebilir.
Tahran bu aşağılama-yüceltme politikasını eğitim sistemine de yerleştirmiştir. Baskıcı uygulamaların temel amacı, Güney Azerbaycan Türklüğünü psikolojik ve kültürel olarak asimle etmektir. Azerbaycan Türklerine getirilen Farsça konuşmak zorunluluğu dışında, Türkçe yer, bölge ve insan isimleri değiştirilmiş ve Türkçe isim koymak yasaklanmıştır.
İkinci Dünya Savaşı ve İran’ın İşgal Edilme Serüveni
Rıza Han’ın politikaları İran içinde ekonomik, siyasal, toplumsal ve kültürel sorunlar yarattığı bir dönemde 1939’da İkinci Dünya savaşı gerçekleşti. İkinci Dünya Savaşı, İran’ın hem iç siyasi sistemini hem de küresel sistemdeki konumunu değiştirdi. Savaş, İran ekonomik hayatını çok olumsuz etkileyerek halkın daha fazla fakirleşmesini sağladı.
İran, İkinci dünya Savaşı başladıktan hemsen sonra bildiri yayınlayarak tarafsızlığını ilan etti. İran tarafsızlığını ilan etse de Rıza Han’ın Almanya ile yakın olma isteği biliniyordu. Rıza Han, Hitler’in “Arı ırkın üstünlüğü” söylemini ciddi şekilde beğeniyordu. Bu sebepten 1933’ten Hitler iktidara geldikten sonar İran-Almanya ilişkileri çok ciddi şekilde ilerleme kaydetti. İran’ın Almanya ile olan yakınlığı Rusya ve İngiltere’yi de rahatsız etmekteydi. Ancak İran, savaş sırasında tarafsızlık politikası ilan ederek bu rahatsızlığı daha fazla körüklemek istemediğini gösterdi.
İran dünya ile olan ilişkilerinde denge politikası yürütmeye çalışsa da İkinci Dünya Savaşının seyri İran’ın kaderini alt üst etti. Almanlılar, SSCB ordusunu yenerek Rusya topraklarına girmeyi ve o topraklarda ilerlemeyi başarmışlardı. Almanlıların bu başarısı İngiltere’yi harekete geçirdi. İngiltere, Ruslara yardım edilmesi gerektiğini ve bu yardım için en iyi ve güvenilir koridor İran olarak düşünüyordu. İngiltere ve Rusya bu konu üzerinde anlaşarak İran’ı işgal etmeği kararlaştırdılar. Bu doğrultuda, 25 Ağustos 1941’te İran’ın kuzey bölgesi Ruslar ve Güney bölgesi ise İngiltere tarafından işgal edildi. İran’ın işgali, Rusya-Almanya savaşında Rus ordusuna silah, sağlık ve gıda ulaştırmak amacı ile gerçekleştirildiği bildirdi.
Müttefik güçlerin işgal girişimi karşısında ne İran ordusu ne de halk tarafından hiçbir direniş gösterilmedi Söz konusu durum Rıza Han’ın kendisini de şaşırtmıştı. İşgal meselesi Rıza Han Pehlevi’nin halk içinde hiç meşruiyet ve tabanı olmadığını açıkça göstermişti.
Müttefikler, Rıza Han’dan ülke içindeki Almanlıların görevine son vermek ve sınır dışı edilmelerini istediler. Rıza Han bu isteğe olumlu yanıt vermediği gerekçesi ile 1941’te iktidardan uzaklaştırıldı ve yerine veliahdı olan oğlu Muhammet Rıza Pehlevi getirildi.
Rıza Han’ın devrilmesi ve Azerbaycan
Rıza Han işgal güçleri tarafından iktidardan uzaklaştırıldı. Rıza Han'ın devrilmesinden sonra ülkede toplumsal ve siyasal değişimler gerçekleşmiştir. İşgal altındaki İran, özgürlükçü bir İran olmuştur. Ülke çapında bazı özgürlükler verilmiştir. Siyasi mahkûmlar serbest bırakılmıştır. Basına yönelik sansür kaldırılmış, siyasal ve toplumsal örgütlenme başlamıştır.
Aşırı merkeziyetçi Devletin çöküşü toplumun genelinde bazı istek ve çatışmaların siyasal alana taşınmasına neden olmuştur. Bütün diktatörlerin yıkılışın ardından ortaya çıkan siyasi olaylar İran’da da kendini göstermeye başlamıştır. Hesaplaşma ve ifşa süreci başlamıştır.20 yıl boyunca sessiz kalan basın sert dille Pehlevileri yargılamaya başlamıştır. İran toplumu radikal siyasal ve toplumsal hareketler için hazır hale gelmiştir. Radikal siyasal ve toplumsal eğilim ve isteklerin temeli Rıza Han’ın kurduğu despot siyasal ve toplumsal yapı içinde doğmuştur. Rıza Han döneminde temelleri pekişen çatışmalar üç boyutta, sınıfsal, milliyetçi (etnik ve dilsel) ve dinsel çatışma esasında patlak vermiştir.
Rıza Han’ın gitmesinin Güney Azerbaycan’da çok geniş siyasal hareketlilik ortaya çıkmaya başlamıştır. Nıkkı R. Keddıe bu dönemdeki Güney Azerbaycan’ı şu cümlelerle ifade etmektedir: “Rıza Han’ın devrilmesinin ardından en güçlü isyanlar İran’ın kuzeyinde yerleşen Azerbaycan eyaletinde gerçekleşmiştir. Azerbaycan’ın sol ve radikal eğilimlere yatkınlığının tarihi kökenler vardı. Azerbaycan’ın merkezi yönetimden olan hoşnutsuzluğu ve rahatsızlığı çok derin idi. Azerbaycan, İran ’in diğer eyaletlerinden daha fazla vergi ödemek zorundaydı ancak ödediği vergilerden yararlanamıyordu. Azerbaycan’da Türk dili okullarda eğitilmiyordu ve resmi yazışmalar da kullanılması yasak olmuştu. Fars dilini Azerbaycan halkına dikte edilmesi rahatsızlık ve hoşnutsuzluk doğurmuştu”.
Rıza Han’ın devrilmesinin ardından Azerbaycan’da etnik ve dilsel sorun ön plana çıkmıştır. Rıza Han’ın Azerbaycan ’ı yok etme politikasının sonucu olarak Azerbaycan’ın politik hayatında milliyetçilik söylemi başat ve belirleyici söylem haline gelmiştir. Azerbaycan’da kurulan partiler ya milliyetçi partilerdi veya milliyetçi slogan ve söylemleri önemsemek zorunda kalan partiler olmuşlardır.
Rıza Şah devrildikten sonra "Cemiyet-e Azerbaycan" adlı teşkilat oluşturuldu. Bu teşkilat Ali Şebesteri ve İsmail Şems tarafından kurulmuştur. Yarı Türkçe ve yarı Farsça olan "Azerbaycan" adlı bir gazete çıkarmağa başlamış, kültürel çalışmalarda bulunmuş ve Türk dilinde tiyatro eserleri sahneye koymuştur. "Cemiyet-e Azerbaycan" altı ay sürmüş ve Tahran’ın baskısı ile cemiyet dağıtılmış; "Azerbaycan" gazetesi de kapatılmıştır.
Cemiyet-e Azerbaycan, Azerbaycan'ın temel sorununun milli olduğunu söylüyordu. Bütün dinsel ve bölgesel (köy, kent) farklılıkların bırakılarak Azerbaycanlı kimliği altında birleştirilmesi gerektiğini ileri sürüyordu. Cemiyet-e Azerbaycan’ın düşüncesine göre Azerbaycanlılar Fars değildir ve kendilerine özgü dilleri ve kültürleri vardır. Azerbaycan'da okullar ve idari işlemler Azerbaycan dilinde olmalıdır.
Azerbaycan Cemiyeti’nin yanı sıra başka siyasi teşkilatlar da ortaya çıkmaya başladı. Azerbaycan Emekçiler Teşkilatı (Azerbaycan Zehmetkeşler Teşkilatı) Azerbaycan Milli Hareketi açısından çok önem ifade etmekteydi. Bu teşkilat Ocak 1942’te kurulmuştur. Bu teşkilatın yayınladığı ilk bildiride Eyaleti ve Velayeti Encümenlerin kurulması istenilmişti. Azerbaycan Emekçiler Teşkilatı kısa süre içinde çok büyük güç ve nüfuz kazanmayı başarmıştır. Söz konusu teşkilatın sadece Tebriz kentinde 10 binden fazla üyesi olmuştur. Bu teşkilat çok çeşitli klüpler kurarak halk içinde geniş tebligat işini yürütmüştür. Azerbaycan Emekçiler Teşkilatı’nın başarısı milliyetçi söyleme sahip olmasından kaynaklanmaktaydı. “ Azerbaycan Cemiyeti ve Emekçiler teşkilatı birçok konuda farklı görüş ve bakış açısına sahip olsalar da Azerbaycancılık (Azerbaycançılık) konusunda ortak tutum ve bakış açısına sahiplerdi. İki teşkilatın Azerbaycancılık meselesinde bakışı açıları bir birleri ile örtüşüyordu.
Bu dönemde Azerbaycan’da faaliyet gösteren diğer önemli teşkilat Tudeh Partisi (Hezeb-e Tudeh) olmuştur. 1941’de Rıza Han’ı sürgüne gönderilmesinin hemen ardından Tudeh Partisi kurumuştur. Komünist ideolojiye sahip olan Tudeh Partisi, Süleyman Mirza İskenderi liderliğinde ve İran çağdaş tarihinde 53 Kişi olarak bilinen grubun 27 üyesi tarafından kurulmuştur. 1941’de kurulan Tudeh Partisi aynı yıl içinde ilk il teşkilatını Azerbaycan’da örgütlemiştir. Tudeh Partisi, Azerbaycan’da güçlü bir parti olsa da istediği güç ve kapasiteye sahip olamamıştır. Tudeh Partisi, Azerbaycan’da siyasal ve toplumsal seferberlik yaratacak güce sahip olmamıştır ve olacak potansiyeli de söz konusu değildi. Çünkü Azerbaycan ’da ki siyasal dinamikler milliyetçi ve Azerbaycancı hareketlere daha fazla yatkınlığı var idi.
Azerbaycan’da milliyetçi eğilim Tudeh Partisinin Azerbaycan il teşkilatını da ciddi şekilde etkilemiştir. Söz konusu durum Azerbaycan teşkilatı ile merkez arasında Azerbaycan meselesi konusunda görüş ayrılığını doğurmuştur. Azerbaycan’daki Tüdeh Partisi’nin İl Teşkilatı, Tahran'dan farklı olarak etnik ve dilsel farklılıklar öne sürmeye çalışıyordu. Milli sorun konusunda Tebriz ve Tahran arasında fikir birliği yoktu. "Tebrizlilere göre İran çok etnikten oluşan bir ülkedir. Tahran'a göre ise İran milleti bölünmez bir bütündür".Tebriz Tüdeh partisine göre, Azerbaycan dili Azerbaycanlının farklı bir milliyetten olduğunu gösteriyordu. Buradan hareketle Azerbaycan'a kendi kendisini yönetme hakkı ve eyalet meclisini kurma izni verilmeliydi. Azerbaycanlı Tudehlileri, Güney Azerbaycan’da Azerbaycan dilinin eğitimde, mahkemede, devlet dairelerinde resmi dil olmasını istiyorlardı. Ancak Tahran' da ki Tüdeh Partisi Genel Merkezi, Azerbaycan Türkçesini bir lehçe olarak görüyor ve bu isteğe muhalefet ediyordu.
Azerbaycan Demokrat Partisi ve Seyit Cafer Pişeveri
Güney Azerbaycan toplumu içinde var olan istekler ve eğilimler, siyasi ve kültürel elitlerin siyasal söylemleri; bütün toplum katmanlarını kapsayacak ve Azerbaycan’da var olan milliyetçi istekleri dile getirecek bir partinin kurulmasını tarihsel bir zorunluluk olarak ortaya çıkarmaktaydı. Çünkü kurulan partiler beklenilen hedefleri ne gerçekleştirmek istiyorlardı ne de gerçekleştirecek kapasiteye sahiplerdi. Güney Azerbaycan'da bütün koşullar milli devrim için hazır idi. Bu dönemde Tahran gazetelerinin birisi Azerbaycan ’daki siyasal durumu “Azerbaycan karışık ve devrim için hazırdır” şeklinde ifade etmektedir.
Güney Azerbaycan milli bir parti arayışı içerisinde olduğu dönemde S.C. Pişeveri ve Ali Şebesteri arasından geçen diyaloglar ve yazışmalardan sonra, Pişeveri "Ajir" gazetesini bırakarak Tahran’dan Tebriz'e geldi. Seyit Cafer Pişveri ’nin Tebriz gelmesi ile Güney Azerbaycan tarihinde yeni bir sayfa açılmış oldu.
Seyit Cafer Pişveri, Azerbaycan Türklerinin yetiştirdiği en önemli siyasi ve ideolojik liderlerinden olmuştur. Seyit Cafer, Halhal kentinde Zaviye-Sadat köyünde doğmuştur. Köylerdeki yaygın ekonomik sıkıntılar Pişeveri ailesini de göçe zorlamıştır. 1905 yılında Pişeveri ailesi Bakü'ye göç etmiş ve Bakü’nün Bülbüle köyünde yerleşmiştir. Pişeveri Kuzey Azerbaycan'da gerçekleşen siyasal ve ekonomik gelişmelerden büyük çapta etkilenmiştir. Bakü'de "İran Adalet Partisi"ne katılmış, "Himmet" adlı sosyal demokrat grup ile ilişki kurmuştur. Pişeveri, "İttihat" okulunda öğretmen olarak görev yaparken "Açık Söz", "Azerbaycan" ve "Himmet" gazetelerinde yazılar yazmıştır. 1918 yılında Bakü’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti kurulmuştur. Bu dönemde Bolşeviklere yakın olan Pişeveri, Adalet Partisi genel merkezinin onayı ile Bakü’de "Hürriyet" gazetesini çıkarmaya başlamış, daha sonra partisinin talimatı ile Gilan'a gitmiştir. 1920 yılında Gilan’da Bolşeviklerin ve İranlı komünistlerin yardımı ile Molla Mirza Kuçek Han-ı Jengeli, Sosyalist Gilan Cumhuriyeti’ni ilan etmiştir. Pişeveri Gilan Cumhuriyeti'nin dışişleri bakanı olmuştur. Gilan hükümeti devrildikten sonra Pişeveri, Tahran’a gitmiş ve orada "Hakikat" gazetesini çıkartmaya başlamıştır. 1924 yılında Rıza Han’ın iktidara gelmesi ile ülke çapında baskıcı yöntemler uygulanmaya başlamasından sonra, Pişeveri 1930 yılında hapse atılmıştır. 11 yıl hapiste kalan Pişeveri Müttefiklerin İran’a girmesi ile 1941’de hapisten çıkmış ve “Ajir” gazetesini çıkartmaya başlamıştır.
Seyit Cafer Pişeveri, Güney Azerbaycan Türklerinin siyasal düşüncesinin zirvelerinden sayılmaktadır. Ömrünün sonuna dek İran ve Azerbaycan ( Güney ve Kuzey) siyasal hayatında önemli yer alan Pişeveri, Rusya v Kafkasya’ da ki Komünizm hareketinden ciddi şekilde etkilenmiştir. Amma zaman süreci içinde Pişeveri’nin Komünizm konusunda düşüncesi değişmiştir. Pişeveri, Komünizm ideolojisinin İran’da kurtuluş mücadelesi ideolojisi olmayacağının farkına varmıştır. İran’da kurtuluş mücadelesi için toplumun bütün sınıf ve katmanlarının katılımının zorunluluğa inanan Pişeveri, söz konusu geniş katmanlı toplumsal seferberlik için milli bir ideolojinin gerekliliğine inanmıştır. Pişveri, İran’da komünizmin böyle bir siyasal ve toplumsal seferberlik yaratacak gücünün olmadığı fark etmiştir ve yeni arayışlar içine girmiştir. Nitekim hapishanede karşılaştığı 53 Kişi grubuna katılmadığı gibi 1941’de kurulan Tudeh Partisi’ne da katılmamıştır.
Pişeveri’nin siyasi ve düşünsel hayatında değişen diğer önemli olgu İranlılık olgusu idi. Pişeveri ilk siyasi hayatından İranlılık düşüncesi çerçevesinde hareket etmiştir. Pişveri ilk dönem siyasal düşünce hayatında “ Azerbaycan’ı İran’ın ayrılmaz bir parçası olarak” görmüştür. Pişveri’nin bu konudaki düşüncelerinin değişmesi onun İranlılık algılamasından kaynaklanmakta olduğunu söyleye biliriz . Pişeveri İranlılık düşüncesine sahip olsa da Fars milliyetçi ideolojisine de karşı olmuştur. Gençlik dönemindeki ilk yazılarından itibaren merkeziyetçi zihniyete karşı çıkan Pişe veri adem merkeziyetçi bir İran düşüncesine sahip olmuştur. Bazı tarihçiler, genç Pişveri’nin aşırı merkeziyetçi politikalara karşı olmasının sebebini İran’ın parçalanmasından korktuğuna dayandırmaktadırlar. Genç Pişeveri’nin adem merkeziyetçi bir İran istemesinin çok daha derin ve önemli sebepleri vardır. Genç Pişveri modern, demokratik, çoğulcu ve farklılığı barındıran hukuka dayalı bir Devlet arayışı içinde olmuştur. .Pişeveri’e göre ABD, İsveç ve Rusya gibi modern devletler âdem merkeziyetçi bir yapılanmaya sahiplerdir. Pişeveri ’ye göre İran da siyasal, toplumsal ve ekonomik gelişim istiyor ise merkeziyetçi yapılanmaya son verilmelidir. Bu durumdan çıkışı yolu için Eyaleti ve Vilayeti Encümen ’in kurulmasını öne sürmektedir. .Genç Pişveri’ye göre İranlılık kimliği bütün kimliklerin üzerinde olsa da bütün bölgesel (eyalet) kimlikleri bastırmak anlamına gelmez. İranlılık olgusu farklı kimliklerin de yaşamasına fırsat vermelidir. Genç Pişeveri, İran’ın parçalanmasını kabul etmese de ayrılıkçı hareketlere saygı ile yanaşmaktadır. Genç Pişeveri “eğer İran ’ da ki halkların ayrılmasını istemiyorsanız İran’ı yaşana bilir ülke haline getirmeniz gerekmektedir” düşüncesini söylemektedir. Genç Pişveri bu bağlamda 1920’de Şeyh Muhemmet Hiyabani liderliğinde gerçekleşen Azadistan Devletini çok açık şekilde desteklemektedir. Pişeveri bu dönem de merkez ve çevre arasındaki sorunda merkezi yönetimin politikalarını sorunlu bulmaktadır. Pişeveri, ciddi şekilde merkez yönetime ve merkezci politikacılara güvensizlik duymaktadır. Merkez ve eyalet ayrımını sürekli vurgulayan genç Pişveri merkezdeki zihniyeti sorunların gerçek suçlusu olarak göstermektedir. Pişveri’e göre eyaletlerin ve velayetlerin çabası sonucu kazanılan özgürlükler merkezi yönetim ve merkezci zihniyetler tarafından savrulmuştur.
Pişveri bu yazıları, Kaçarların son yıllarında ve Pehlevi’lerin yavaş yavaş güç kazanmaya başladığı bir dönemde yazmıştır. Genç Pişeveri’nin merkez ve eyalet ayrımı, Eyaleti ve Velayeti Encümenlerin kurulmasını istemesi ve merkez yönetime olan güvensizliği, onun Meşrutiyet Hareketi (1906-1991)’ndeki Azerbaycanlı politikacılardan ve 1920’de Azadisatn Devletini kuran Şeyh Muhemmet Hiyabani’den etkilendiğini göstermektedir. Pişveri’nin söz konusu düşüncesi, onu 1906’dan başlayan Güney Azerbaycan Milli Hareketi’nin düşünce geleneğine bağlamaktadır. Genç Pişeveri aynı Meşrutiyet dönemindeki Azerbaycanlılar gibi İranlıların ve Azerbaycanlıların mutluluğunu, gelişmesini ve ekonomik refahını demokratik, çoğulcu, eşitlikçi ve adem merkeziyetçi bir İran içinde aramaktadır. Genç Pişeveri’nin söz konusu arayışı onu merkezci zihniyetten daha fazla uzaklaşmaya götürmüştür. Pişveri’nin merkezci zihniyetten uzaklaşmasında Rıza Han’ın Fars milliyetçiliğinin ideolojik savalarına dayanarak aşırı merkeziyetçi politikaları ve bu politikaların sonucunda Azerbaycan’ın mahva doğru gitmesi belirleyici olmuştur. Pişveri ‘e göre Rıza Han, Azerbaycan’ın ekonomik gücünü, sosyal yapısını, kültürünü, dilini ve edebiyatını yok etmiştir. Söz konusu düşünce Pişveri’nin siyasi düşüncesinde Azerbaycan olgusunun daha fazla öne çıkmasını sağlamıştır. Zamanla Pişveri’nin siyasal arayışlarında İranlılık düşüncesi gerilerken Azerbaycanlılık düşüncesi ciddi önem kazanmıştır. 1945’e gelirken Pişveri düşüncesinde Azerbaycan, İran’dan farklı ve bağımsız bir kimlik olarak doğmuştur.
1945’ten sonra Pişveri sürekli Azerbaycan üzerine vurgu yapmıştır. Türk kavramını çok fazla faydalanmayan Pişeveri Türk sözü yerine Azerbaycan ifadesini kullanmıştır. Pişeveri, Türk sözünü faydalanmasa da Azerbaycan’ın Türk kimliğini kabul ediyordu. Pişeveri’nin siyasi milliyetçi anlayışını Azerbaycanlıların etnik kimliği olan Türklük üzerinde inşa etmemiştir. Pişeveri’nin milliyetçi anlayışı “ Azerbaycan-Vatan” söylemi üzerinde şekillenmiştir. Pişeveri’nin Azerbaycan-Vatan söylemi, Azerbaycanlıların etnik kökenini, dil-edebiyatını, kültürünü, tarihini, coğrafi kimliğini ve siyasal iktidarını kapsayacak kadar geniş yelpazeli ve çeşitli içerikli milliyetçi söylemdir. Pişeveri’nin siyasal düşüncesini Türkçülüğü kendi içinde barındıran Azerbaycancılık (Azerbaycançılık) olarak tanımlamak mümkündür.
Pişveri, Azerbaycan kimliğini temel alan modern bir devlet kurulması arayışı içindeydi. Seyit Cafer Pişeveri 1945’te bu hayalini gerçekleştirmek için Hac Ali Şebesteri’nin daveti ile Tahran’dan Tebriz’e gitti . Pişeveri’nin Tebriz gelmesi ile Azerbaycan Demokrat Partisi ( Azerbaycan Demokrat Firgesi) kuruluşunun temeli atılmış oldu.
Azerbaycan Demokrat Partisi’nin kurulması Seyit Cafer Pişveri, Hac Ali Şebsteri ve Sadık Padigan arasındaki kaç günlük müzakere sonucu kararlaştırılmıştır. Alınan karara göre Pişeveri 12 maddelik bir bildirge hazırlamıştır. Türkçe ve Farsça olan bildiri, 48 Azerbaycan milliyetçisi tarafından imzalanarak 2 Eylül 1945’te yayınlanmıştır. Bu 12 maddelik bildirgede İran'ın bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumakla birlikte, Azerbaycan halkına iç özgürlük, kültürel özerklik ve kendini yönetme hakkı istenilmiştir. Bildirgede ayrıca eyalet ve vilayet encümenlerinin yeniden kurulması istenilen bütün toplumsal, iktisadi ve siyasi konulardan söz edilmiştir.
Bildirge yayınlandıktan sonra Azerbaycan'ın bütün köy ve kentlerinden bildirgenin içeriğini onaylayan yüzlerce telgraf gönderilmiştir. Bu bildirgenin yayınlanmasından sonra Azerbaycan Demokrat Partisi resmi çalışmalarına başlamıştır. Bildirgenin yayınlanmasından üç gün sonra 5 Eylül ‘de Azerbaycan gazetesi yeniden yayınlanmaya başlamıştır. Azerbaycan gazetesi Azerbaycan Cemiyeti’nin yayın organı olduğu için Hac Ali Şebsteri yönetiminde yayına başlamıştır. Bildirgenin yayınlanmasının ardından teşkilat kurma ve genişleme çalışmaları ciddi şekilde sürdürülmüştür. 12 Eylül 1945’de kurucular genel kurula davet edilerek 11 kişiden oluşan bir kurucu komite kurulmuştur. Bu komitede Pişeveri başkan ve Şebesteri yardımcı olarak seçilmiştir.
1 Ekim’de Azerbaycan Demokrat Partisini Birinci büyük kongresi gerçekleşmiştir. Bu kongreye Azerbaycan’ın her tarafından çok sayıda delege katılmıştır. Üç gün süren kongrede Tudeh Partisi resmi şekilde ADP ’ye katılmıştır. Tudeh Partisinin Azerbaycan İl Teşkilatının ADP’ye katılımı Tudeh’ın Tahran ’ daki merkezi bürosundan habersiz ve izinsiz gerçekleşmiştir. Bu kongrede tüzük çıkartılarak, 2 Eylül’de yayınlanan bildirge onaylanarak, milli özerklik ve Türkçe’nin resmi dil olması kongre tarafından kararlaştırılmıştır. Birinci kongrede 41 kişilik merkezi komite seçilmiştir. Söz konusu kongrede Pişeveri Parti başkanı olarak ve Ali Şebesteri ve Sadık Padigan ise Başkan yardımcıları olarak seçilmiştir.
Pişeveri liderliğindeki Azerbaycan Demokrat Partisi, Güney Azerbaycan siyasi tarihinin en modern teşkilat olarak değerlendirilmelidir. ADP toplumun bütün sınıf, tabaka ve katmanlarını kapsayarak çok büyük toplumsal ve siyasal seferberlik yaratacak potansiyel kazanmıştır. ADP ’nin geniş toplumsal taban kazanabilmesinin gerçek nedeni milliyetçi slogan ve söylem üzerinde ortaya çıkması olmuştur. Çünkü ADP, milli isteklerin Azerbaycan toplumu içinde bütünleştirici ve seferber edici gücünün farkındaydılar. ADP’nin programında milli özerklik ve özgürlük esas olarak seçilse de partinin tüzüğü toplumun ekonomik, kültürel, siyasal ve toplumsal hayatını da dönüştürecek nitelikte programa sahipti. Demokrasini desteklemek, bölgesel muhtariyet, okullarda ve idarelerde Türk dilinin resmi dil olarak kullanılması, azınlıkların ve kadınların hukukunu savunmak, işsizliğe son verilmesi ve Azerbaycan’da toplanan vergilerin Azerbaycan’da faydalanılması ADP programının temel öğelerini teşkil etmekteydi.
ADP kendi programının halk tarafından geniş destek gördüğünü bildikten sonra Azerbaycan’da hükümet kurmak için harekete geçmiştir. ADP, Azerbaycan sorunlarını çözmek için milli hükümetin kurulmasını zorunluluk olarak görmüştür. Milli hükümet kurulmadan Azerbaycan’ın ekonomik, siyasal ve kültürel sorunlarının çözülmesi imkânsız olarak yorumlanmıştır.
Pişeveri’nin konuşma ve yazı dili, Azerbaycan gazetesinin yazı tarzı ve verilen sloganlar değişmeğe başlayarak daha sertleşmiştir. ADP, Azerbaycan’ın birçok kent ve kazsında gösteri ve mitingler düzenlemiştir. Bu gösteriler, toplumun daha radikal siyasal karar ve eyleme ihtiyacı olduğunu göstermekteydi. ADP genel merkezine Azerbaycan’ın bütün bölgelerinden telgraflar gelmeye başladı ve halk Eyaleti ve Velayeti Encümenin kurulmasını istiyordu. ADP Güney Azerbaycan halkının devlet kurma iradesi ve isteğini anladıktan sonra Milli Hükümeti kurma yolunda temel ve esasi adımları atmaya başladı.
Güney Azerbaycan’da Tahran’dan bağımsız bir devlet kurmak için siyasi ortam tam anlamı ile hazır olmuştu. Bir taraftan Azerbaycanlılar böyle bir devletinin kurulmasını istiyordu diğer taraftan ise Tahran’ın böyle bir siyasi oluşumu bastıracak gücü yok idi. Rıza Han Pehlevi’nin iktidarı sonucu olarak ülkedeki derin ve yaygın hoşnutsuzluk ve İkinci Dünya Savaşından sonra ekonomik ve siyasi kriz İran devlet yapısını ciddi şekilde güçsüzleştirmişti. Rıza Han’ın yerine gelen oğlu Muhammet Rıza Pehlei ’de ülkeyi böyle karmaşık bir dönemde yönetecek kapasiteye sahip değildi. Üstelik Azerbaycan bölgesi Rus ordusunun işgali altındaydı. Tahran’ın ekonomik, siyasi ve yönetim gücünün iktidar işlevini yapmayacak kader zayıflaması nedeni ile ülke genelinde iktidar boşluğu doğmuştu. Söz konusu iktidar boşluğu Güney Azerbaycan ’da, Rus ordusunun varlığı sebebi ile daha da karmaşık hale gelmişti. Azerbaycan’ da ki durumu daha karmaşıklaştıran diğer konu ise Tahran yönetimine bağlı güçlerin Azerbaycan’da yaptığı yıkıcı işler olmuştu. Tahran yönetimi bütün zayıflığına rağmen bu dönemde Azerbaycan’a olan baskı ve şiddet eylemlerini artırmıştı. Tahran yönetimi baskı ve sabotaj işleri ile Güney Azerbaycan’da belirsiz ve emniyetsiz bir siyasal ortamın doğmasını hedeflemişti.
ADP ve Pişveri, İran ve Güney Azerbaycan’da ki durumu doğru anlayarak devlet kurulmasını sağlayan Büyük Halk Kongresi gerçekleştirilmesine karar verdi. Büyük Halk Kongresi (Böyük Xalq Kongresi) gerçekleşmesi ADP ve Pişeveri’nin demokrasi prensibine bağlılığından kaynaklanmaktadır. ADP ve Pişeveri’ye göre Azerbaycan’da devlet kurulacak ise de bu kararı Azerbaycanlılar vermelidir. Pişveri, Azerbaycan Milli Hükümeti kurulma doğrultusunda “ son söz milletindir” ifadesi kullanmıştır. Büyük Halk Kongresi halkın temel istek ve iradesinin ortaya çıkarılması için gerçeklemişti. Nitekim Büyük Halk Kongresi’ne katılan delegeler Güney Azerbaycan’da düzenlenen 180 mitingden seçilmişti.
20 ve 21 Kasım’da iki günlük süre ile gerçekleşen Büyük Halk Kongresi 150 bin kişinin imzası ve 700 delegenin katılımı ile gerçekleşti. Büyük Halk Kongresi’ne katılan delegeler Azerbaycan’ın kendine özgü dili, milliyeti, geleneği ve özellikleri olduğunu vurgulayarak bu sebepten kendi kaderini tayin etme hakkına sahip olması gerektiğini bildirdiler. Azerbaycan’ı İran’dan ayırmak istemediklerini ancak Azerbaycanlıları bir millet olarak kabul edilmelerini istediler. Büyük Halk Kongresi’ne Azerbaycan milliyetçiliği damgasını vurdu. Söz konusu kongrede Güney Azerbaycan’da özerk bir hükümetin kurulması istenildi. Azerbaycan’da özerk bir hükümetin kurulmasını kararlaştıran kongre kendini Kurucular Meclisi (Mecles-e Muessesan) olarak adlandırdı. Büyük Halk Kongresi’nde, Azerbaycan’da özerk bir hükümetin kurulması doğrultusunda somut adım atı. Azerbaycan'ın bağımsızlığını, iç özgürlüğünü sağlamak ve iç işleri yürütmek için 39 kişiden oluşan milli heyet seçildi. Milli Heyet merkezi hükümet ile görüşmek ve Milli Meclis seçimlerini yapmak için görevlendirildi.
Kongreden sonra beş gün içinde milli meclis için seçimler yapılmıştır. Bu seçime halk tarafından büyük ilgi gösterilmiştir. Bu seçimlerde ilk defa kadınlar da oy kullanmışlardır. Seçim olaysız gerçekleşmiştir. Azerbaycan milli meclisi kurulduktan sonra Şebesteri meclis başkanı seçilmiş ve Pişeveri milli hükümeti kurmak ile görevlendirilmiştir.
12 Aralık 1945’de Pişeveri Milli Hükümeti’n kurulmasını ilan etmiştir. Milli hükümetin ilanından sonra Tebriz kenti ADP’nin askeri kanadı olan Fedailer tarafından doldurulmuştur. Merkeze bağlı askeri güçler teslim olmuşlar ve bazı şehirlerde ADP’nin milis güçleri Urumiye’de olduğu gibi merkeze sadık kalan ordu birliklerini şiddet kullanarak bastırmışlardır. Böylelikle Güney Azerbaycan'da Milli Hükümet kurulmuştur.
Azerbaycan Demokrat Partisi, Azerbaycanlıların isteği üzerine Milli hükümeti kurmuştur. Milli hükümet döneminde yaptığı işler Azerbaycan halkı içinde nüfuzunun daha da atmasına sebep olmuştur. “Milli Hükümet çok geniş kapsamlı toplumsal reform gerçekleştirdi. İran tarihinde ilk toprak reformu gerçekleştirerek devletin topraklarını çiftçiler arasında paylaştırıldı. Milli Hükümetin çalışmaları sonucu İran tarihinde ilk defa olarak kadınlar oy kullanma hakkına sahip oldular. Hukuk sisteminde değişiklik yaratarak bedensel cezalandırmayı kaldırdılar. İl ve ilçelerde hükümet bürokrasinin sağlam çalışmasını kontrol etmek amacı ile yerel yönetim oluşturuldu. İş yasası çıkartıldı. Caddeler asfalt edildi. Eczaneler açıldı. Üniversite, radyo ve yayınevleri kuruldu. Sattar Han ve Bağır Han gibi Meşrutiyet dönemindeki Azerbaycan Milli Kahramanlarının adları Tebriz caddelerine verildi. Tebriz ciddi şekilde değişime uğradı”.
Azerbaycan Milli Hükümeti demokratik düşünce esasında hükümeti halk tarafından kontrol edilebilir hale getirmek için çoğulcu, şeffaf ve milleti temel alan siyasal bir düzen kurma çabasına girmişti. Azerbaycan‘ın ekonomik kaynakları milletin refahı ve gelişmesi doğrultusunda kullanılmıştı. Azerbaycan kaynaklarının kötüye kullanılmaması için yolsuzluk ve usulsüzlükle çok sert bir mücadele verilmişti. Pişeveri ‘nin başkanlığındaki Milli Hükümet
“Azerbaycan Azerbaycanlılarındır” söylemini gerçekleştirmek amacı ile siyasi, ekonomik, kültürel ve bürokratik politika ve programlar üretmişler ve bu programlar sayesinde Azerbaycan yeni bir dönem başlamıştı. Milli Hükümet’ in siyasal ve ekonomik alandaki sağladıkları başarı Pişeveri ve ADP’yi kabul etmeyenlerin de saygılığını kazanmaya zorlamıştı. Nitekim Richard Cottom, Milli Hükümetin yaptıklarını “ milli hükümetin bir yıl içinde yaptığını Rıza Han 20 yılı içinde yapmamıştır” ifadesini kullanmaktadır. Milli Hükümetin gerçekleştirdiği reformlar onun halkı için olan nüfuz ve gücünü artırmıştı.
Milli hükümet kurulduktan sonra Tahran karşı harekete geçmiştir. Arka arkaya hükümetler düştükten sonra Ahmet Kavam tarafından "Kavamulsaltane" hükümeti kurulmuştur.
Ahmet Kavam İran'ın ünlü siyasi ailelerindendir. Kavam, Nasireddin Şah sarayına katip olarak girmiştir. Meşrutiyet döneminde meşrutiyetçilere destek vererek bir kaç defa bakan olmuştur. Rıza Şah döneminde zorunlu olarak 20 yıl siyasetten uzaklaştırılmıştır.
Eski siyasetçilerin en gizemlisi olarak, siyasi hayatında çok farklı ve birbiri ile çelişen tavırlar göstermiştir. 1945 yılında Kavam başbakan seçilmiştir. Kavam sağ ve sol arasında denge kurmaya çalışmıştır. Sovyetler Birliği’nin desteğini kazanmak için Sovyet yanlısı kişileri kendi hükümetine almış, güvenoyu almadan önce Moskova'ya gitmiştir. Özellikle Tüdeh, Kavam iktidara geldikten sonra siyasi partilerin desteğini kazanmak için bazı girişimlerde bulunmuştur. Kavam hükümeti sıkıyönetim uygulamalarını kaldırmış ve örgütlenme özgürlüğü vermiştir. Basın ve yayın özgürlüğü tanımıştır. Halk tarafından sevilmeyen bazı kişileri görevden almıştır. Şah ile Kavam arasında soğukluk hâkimdi.
Kavam iktidara geldikten sonra “ Azerbaycan sorunu çözmek için” dış politikada önemli ataklar yapmaya kalkıştı. Kavam’ın en büyük desteğini ABD ve Batılı güçlerden görmekteydi. ABD bu dönemde İran ile çok fazla ilgilenmemekte ve İran konusunda daha çok İngiltere’nin politikası çerçevesinde davranmaktaydı. Güney Azerbaycan’da Milli hükümetin kurulması ve söz konusu yönetimin Rusya ile olan yakınlığı ABD’ni ciddi şekilde endişeye sokmuştu. ABD yenidünya gücü olarak böyle gerilimli bir vasatta İran ile ilgilenmeye başlamıştı. Amerika, Milli Hükümet sorununu BM’de çözmeyi kabul ediyor, BM'ye baskı yapıyordu. ABD ve BM, Rusya’ya ciddi şekilde baskı yapmak başlamıştır. Rusya ise bütün bu baskılara rağmen Güney Azerbaycan topraklarından kendi ordusunu çekmek istemiyordu.
SSCB’nin İran'ın kuzey bölgesindeki petrollerinin kullanım hakkını istediği söylenmekteydi. Gerçekten de, Stalin İran'ın kuzey petrolünü istiyordu. 1921 anlaşmasına göre Bolşevikler Çarlığın ayrıcalıklarını ve kapitülasyonları kaldırmışlardır. Bundan dolayı açıkça kuzey petrolüne Çar ayrıcalıklarının tanınmasını isteyemezlerdi. Kuzey petrolleri üzerinde tek başına hak iddia edemeyen Moskova ise İran’ın ortaklığı ile şirket kurmak istiyordu. SSCB’ni bu ayrıcalığı istemeye iten diğer önemli sebep İngiltere, ABD ve İran arsında 1944’te Washington ’da imzalanan petrol anlaşması idi. İran ve Batlılar arasındaki yapılan antlaşmadan rahatsız olan Rusya, İran kuzey petrollerini istemekte ısrarlı olmuştu. İran ise bu konuyu sıcak bakmamaktaydı. İran-Rusya arasında Kuzey petrolleri konusundaki anlaşmazlık SSCB’ni daha sert politikalara itmişti. SSCB bu sebepten Azerbaycan Milli Hükümeti’nin kurulmasına karşı çıkmamıştı. Çünkü Rusya bu hükümeti İran devletine karşı baskı ve pazarlık konusu yapma politikası düşüncesinde olmuştu..
İran, ABD’nin desteği ile BM ve dünyadaki büyük güçleri SSCB karşısında seferber etmeyi başarmıştı. SSCB’ye karşı bu dönem “ havuç ve sopa” politikası izlenilmişti. Sopa ve baskı politikanı ABD, BM ve Batılı güçler gerçekleştirmişti. Havuç politikasını ise Kavam gerçekleştirdi.
Kavam, böyle iç ve dış koşullarda 11 kişilik bir grup ile Moskova'ya gitmiş, burada İran-Rus ortak petrol şirketinin anlaşmasını imzalamıştır. Bu anlaşma karşılığında Stalin, Güney Azerbaycan sorununu İran'ın iç sorunu olarak görecek ve Kızılordu’yu altı hafta içinde İran’dan geri çekecektir. Stalin bu teklifi kabul etmiştir.
Kavam Moskova'dan geri döndükten sonra Tebriz’deki Azerbaycan milli hükümetinin liderleri ile görüşmeye başlamıştır. Bu görüşmelerin sonucunda bir Azerbaycan heyeti Tahran'a gitmiştir. Azerbaycan heyeti uzun süreli müzakereden sonra sonuçsuz Tebriz'e dönmüştür. Pişveri, Tahran ile olan sorunu barış yolu ile çözmek istemiştir. Muzefer Firuz başkanlığında bir heyet 1945'te Tebriz'e gelmiştir. Bir dizi görüşmenin sonucu olarak Azerbaycanlılar Zencan kentini Tahran'a vermeyi kabul etmişlerdir. Tahran’ın devraldığı Zencan'da hükümet kuvvetleri çok kanlı olaylara yol açmışlardır. Bu arada Tahran, Güney Azerbaycan’ı işgal için askeri hazırlıklara başlamıştır. İran ordusu Amerikalı Norman Schwartzkopf tarafından örgütlenmiştir. Ağır silahlarla donatılmış 5 özel askeri birlik Azerbaycan'a baskın yapmak için hazırlanmıştır.
Güney Azerbaycan ordusunu ise ADP’nin milisleri olan Fedailer, Kızılbaş (asker) ve Esanlu ve Cehaşşanlu aşiretini oluşturmuştur. Sovyetler Birliği’nin ordusu İran’ı terk ederken Azerbaycan silah depolarını da boşaltmıştır. İran silahlı kuvvetleri Norman Schwartzkopf komutasında Güney Azerbaycan’a karşı hücuma geçmiştir. Savaş üç gün sürmüş, Azerbaycan birlikleri yenilmiştir. İran ordusu Güney Azerbaycan'da ilerlemiş, kanlı olaylara neden olmuştur. 25 bin Azerbaycanlı katledilmiştir. 2500 kişi mahkemelerde idama mahkûm edilmiş; 8000 kişi ağır cezalara çarptırılmışlardır. 3600 Köy Farsların yaşadığı bölgelere göç ettirilmiştir. Azerbaycan'a sığınan yaklaşık 70.000 kişi de ölmüştür. Milli hükümetin kurduğu bütün kültürel merkezler dağıtılmıştır. Milli meclisin kütüphanesi yakılmış, Türkçe kitaplar ateşe verilmiştir. Kanlı olaylar sonucu milli hükümet 1946 yılında üç gün içinde devrildi. Seyd Cafer Pişeveri Kuzey Azerbaycan’a geçmiş ve Azerbaycan’da trafik kazası gibi gösterilen bir olayda Stalin tarafından öldürülmüştür.
Sonuç ve Genel Değerlendirme
1945’te Azerbaycan Milli hükümeti ortaya çıkmadan önce Güney Azerbaycan bölgesinde milliyetçi eğilimler siyasal süreci belirleyen olgular haline gelmiştir. Söz konusu sürecin ortaya çıkmasını Rıza Han’ın Güney Azerbaycan politikaları sağlamıştır. Rıza Han, Azerbaycan’ın Kaçarlar dönemindeki bütün siyasi ve iktisadi ayrıcalıklarını elinden almakla kalmamış bilinçli biçimde Azerbaycan’ın kültürünü ve dilini yok etmeye de girişmiştir. Söz konusu durum Azerbaycanlılarda derin toplumsal öfke ve rahatsızlığın doğuşuna yol açmıştır.
Güney Azerbaycan bölgesinde merkez kaç eğilim ve düşüncelerin belirleyiciliği 1941’te İran işgal edildikten sonra açık ve net bir şekilde gözükmeye başlamıştır. Güney Azerbaycan’da merkez kaç eğilimin göstergesi işgal olayında gözükmüştür. İşgal olayında Güney Azerbaycan hiçbir direniş göstermemiştir. Söz konusu durum, o dönemde Güney Azerbaycan’da “ İranlılığın” ve “ “Vatan İran” anlayışının çöküşünü göstermektedir. Azerbaycan Milli Hükümetinin “ Azerbaycanlılık” üzerinde inşa edilmesi “ İranlılık” olgusunun iflasının mantıksal bir sonucu idi. Çünkü Rıza Han’ın inşa etmeye çalıştığı İranlılık kimliği Azerbaycan’ın ekonomik, siyasal, kültürel ve toplumsal yok edilmesi savı esasına dayanmaktaydı.
Güney Azerbaycan, Rıza Han dikte etmeye çalıştığı İranlılık kimliğinden kurtuluş arayışı içinde olduğu bir dönemde İkinci Dünya Savaşı gerçekleşmiştir. Savaşın seyri ve rıza Han’ın Almancı eğilimleri İran’ın işgal edilmesi ile sonuçlanmıştır. İran’ın işgali ve ardından Rıza Han’ın iktidardan uzaklaştırılması sonucu İran’ın genelinde özgürlük ortamı oluşmuştur. Bu özgürlük ortamında Azerbaycan milli kimliği temel alan partiler ve siyasi elitler ortaya çıkmıştır. Güney Azerbaycan’da ortaya çıkan siyasi partiler ve elitler toplumun bütün katmanlarını Azerbaycan milliyetçiliği söylemi etrafında birleştirmeği başarmıştır. Toplumun bütün katmanlarından destek bulan milliyetçi söylem çok geniş siyasal seferberliğe yol açmıştır. Söz konusu siyasal ve toplumsal seferberlik gücü sayesinde 12 Aralık 1945’te Azerbaycan Milli Hükümeti doğmuştur. 12 Aralık 1945’te kurulan Milli Hükümet SSCB’nin de desteğini kazanmayı başarmıştır.
Azerbaycan Milli Hükümeti iç ve dış faktörlerin anlamlı bir biçimde birleşmesi neticesinde doğmuştu.